Şiir Pınarı
  Orman Kanunu
 

 

 

 

 

Orman Kanunu

 

TİYATRO OYUNU

DRAM

 

Kararlı duruşunuzun önünde hiçbir güç uzun süre hâkimiyet kuramaz

 

Yazan

Mehmet Demir

Mart 2010

 

 

 

 

 

 

Oyuncular

Kırkurdu: Çakal (E)

Kümes düşkünü: Sansar (E)

İripençe: Ayı (E)

Çifttoynak: Domuz (1) (E)

Keskindiş: Kurt (E)

Leşyiyen: Sırtlan (1) (E)

Kızılkuyruk: Tilki (E)

Sivriburun: Tilkinin karısı (K)

Çatalboynuz: Geyik (E)

Kadife: Zebra (Eşc)

Uzundiş: Tavşan (E)

Ozan: Sincap (E)

Selviboy: Zürafa (K)

İrigöz: Ceylan (K)

İbikli: Horoz (E)

Savcı: Sırtlan (2) (E)

Yargıç: Domuz (2) (E)

Gazeteci: Maymun (Ç)

Polis 1: (Ayı) (E)

Polis 2: (Ayı) (E)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Oyunumuzdaki olaylar ülkemizden çok uzakta bir ormanda geçmektedir.

I. PERDE

Tablo 1

Kırkurdu, Kümes düşkünü, İripençe, Çifttoynak, Keskindiş ve Leşyiyen Kızılkuyruk’un evinde toplantı yapmaktadır. Toplantı oldukça hararetli geçmekte, katılımcıların sesleri gür çıkmaktadır. Evin hanımı Sivriburun’un ızgarada pişirdiği pirzolalar iştahla yenirken, ağız şapırtılarıyla kaba konuşmaları birbirine karışmaktadır.  

Kızılkuyruk          : Olmaz artık bu kadar da olmaz!

Kümes düşkünü  : Bu da yapılmaz ki canım!

Leşyiyen             : Neymiş efendim, ormanda avlanılmayacakmışız, olacak iş mi bu?

İripençe               : Ne yiyecekmişiz? Ot mu yiyeceğiz anadın mı?

Keskindiş            : İnek miyiz biz yahu?

Çifttoynak            : Artık ormanın dışında avlanacakmışız, Olur mu böyle şey be?

Sivriburun           : (Elindeki ızgaradan kocasının tabağına pirzola koyarken) Daha pirzola isteyeniniz var mı? (Gülerek) Bak bir daha bulamazsınız böyle pirzolaları.

Kızılkuyruk          : Evet doğru söylüyor. Artık ormanda avlanmak yasak olduğuna göre prizolayı rüyanızda görürsünüz bundan sonra.

Leşyiyen             : Yani bundan sonra nasibimizi hep orman dışında mı arayacağız?

Keskindiş            : Kış geldi mi ben ormanda bile aç kalıyorum, bırak dışarısını…

Sivriburun           : Evin nafakasını ormandan sağlayamayacaksak niye ormanda oturuyoruz ki kocacığım? Böyle orman kanunu olur mu?

Kırkurdu              : Ormanın kanunu mu olurmuş canım. Delirdi mi bu aslan? Ormanın bir tane kanunu vardır. Güç kimdeyse kral odur. Bu iş böyle yürümez. Bir şeyler yapmak lazım.

İripençe               : İyi de ne yapacağız anadın mı? Aslanla baş edemeyiz ki. Valla şimdiden midem kazınmaya başladı benim. Aç ayı oynar mı yahu?

Sivriburun           : Ormanın çoğunluğu ot yiyen olunca sonucun böyle çıkacağı belliydi zaten.

Çifttoynak            : Toynaklarımın bitişik olması yüzünden bana Çifttoynak diyorlar. Aslında hepinizden farklıyım ben. Çoğunuzun benden pek hoşlanmadığını da biliyorum. Ancak, burada ortak bir amaç için bulunuyoruz. Bu yüzden birbirimizle olan meselelerimizin bir önemi yok. Bütün yabandomuzları gibi ben de nemli ormanlık bölgeleri severim. Bu ormanı benim için yaşanabilecek en güzel yer kılan şey, ormanın içinden geçen pınar. Orman çok bereketli ve bol yiyecek demek benim için. O yüzden bu orman dışındaki bir yaşama alışmam çok zor. Ben sizler gibi sadece et yiyerek beslenmem ama ormanın toprağı çok sert, kök çıkarmak da çok güç. Bu yüzden et yemek zorundayım. Burası tarla değil ki ekinleri söküp yiyeyim. Açlığa hiç tahammülüm olmaz. Ne yalan söyleyeyim, aç kaldığımda babamı tanımam ben, önüme ne geldiyse yerim. Döke saça yediğim için bana pislik muamelesi yapsalar da aldırış etmem. 

Pek yakışıklı da değilim ama bu benim umurumda bile değil. Böyle şeylere kulak asmam ben. Öyle sosyal biri olmak bana göre değil. Sevmek, özlemek, kıskanmak gibi duygular, hatta duygu denen şeyler bana uzak kavramlar. Şimdi gelmiş aslan bir orman kanunudur tutturmuş, eşitlikten, demokrasiden filan bahsediyor. Yahu bunlardan bana ne? Ben kendimden başka bir şey düşünmem ki. Karnımı duyurup bir de çamur banyosu yaptım mı değmeyin keyfime. Aç kalmak çıldırtır beni. Aç kaldığım zaman gözüm döner benim. Çok vahşileşirim, valla kendi bebelerimi bile yerim. Aslan yasak koydu diye nefsime gem vuracak değilim. Bu saatten sonra huyumu da değiştiremem. Bu işe dur demezsek bütün düzenimiz bozulur. Ben yine sizlerden şanslıyım. şimdilik aç kalmıyorum. Ama bu hep böyle gitmez tabi, sürekli kök yiyecek değiliz ya. Nasılsa bir şeyler yaparız değil mi arkadaşlar?

Keskindiş            : Durun bakalım bu daha ilk oylamaydı. İleride başımıza daha neler saracak kim bilir bu Aslan?

Kümes düşkünü  : Valla orman halkı bu demokrasinin tadını aldı mı bize rahat yok artık bu ormanda.

Kırkurdu              : Yok! Yok, bir şeyler yapmalıyız.

Sivriburun           : Ne yapabiliriz ki? Aslan var bu kanunun arkasında.

Keskindiş            : Aç mı kalacağız canım. Valla ben kanun manun dinlemem. Aç kaldım mı dalarım valla birine.

Kümes düşkünü  : Dal da aslan geçirsin dişlerini boynuna.

Kızılkuyruk          : Gizli gizli yapmalıyız, görünmeden, iz bırakmadan.

Leşyiyen             : Çok tehlikeli.  Valla bir öğrenirse aslan oyar bizi.

Kızılkuyruk          : Bu o kadar kolay değil artık.

Sivriburun           : İyi de aslan bu. Aslanla oyun mu oynuyorsunuz.

Kızılkuyruk          : Artık eskisi gibi her şey aslanın elinde değil.

Sivriburun           : Nasıl değil?

Kızılkuyruk          : Artık bütün kararlar orman halkının oyuyla verilecek.

Kırkurdu              : Ne fark edecek. Kanuna karşı gelirsek suçlu olmaz mıyız? Aslan hesabını sormaz mı?

Kızılkuyruk          : Ah saf karıcığım, bizim yaptığımızı nerden bilecek ki?

Çifttoynak            : Niye bilmesin. Bizim yaptığımızı şıp diye anlar. Başka et yiyen mi var bu ormanda.

Kızılkuyruk          : Ya ormana orman dışındakiler saldırırsa? Hem ormanı korumak aslanın görevi değil mi? Bir de suçlarız aslanı. Niye önlem almadın, niye korumadın ormanı diye. Hem kendisinin yapmadığını nasıl kanıtlayacak ki?

Kümes düşkünü  : (Alaylı bir şekilde) Ulan ne tilkisin sen…

İripençe               : Bütün dikkatleri aslanın üzerine çekmeli o zaman anadın mı?

Kızılkuyruk          : Öyle uluorta iş yapmak yok. Gizli gizli. Kemikleri de saklamak lazım. İz bırakmamalıyız.

Keskindiş            : İşleri gece yapmak daha elverişli? Gece baskınları yaparız. Hiç kimse de görmez.

Leşyiyen             : (Sırıtarak) Hatta kemikleri Aslanın bahçesine gömeriz. Aslanı suçladığımızda elimizde kanıt olur.

Kırkurdu              : Bu güzel fikir. Hem ölenler için üzülmüş gibi görünürüz. Hatta en çok biz feryat ederiz ki doğrudan bizi suçlamasınlar.

Kızılkuyruk          : Aslanın hakkında dedikodular çıkarırız, orman halkının gözünden düşürürüz.

Keskindiş            O kadar kolay değil bu. Ormanı nice tehlikeden korudu bu güne kadar. Herkesin can borcu var aslana. Orman halkı sempati duyuyor ona.

Kümes düşkünü  : İşin içine can korkusu girdi mi sempati filan kalmaz. Önce gözden düşürelim yeter.

Sivriburun           : Aslan o kadar aptal mı? Bir şeyler olduğunu anladığında karşımıza dikilmez mi?

Kızılkuyruk          : Çok doğru. O yüzden hemen gemi azıya almak yok. Ağır ağır ilerlemeli, aslanı kendi koyduğu kanunlarla alt etmeliyiz. Öyle bir anda can damarına basıp kışkırtırsak her şey aleyhimize döner. İş yapalım derken aslanın midesinde bulmayalım kendimizi.

Leşyiyen             : O zaman nefsimize hâkim olacağız beyler. Hemen midelerimizi düşünmeyelim İştahımızı aslanı saf dışı bıraktıktan sonrasına saklayalım.  

Keskindiş            : İyi de bu arada karnımızı nasıl doyuracağız. Böyle giderse aslanın bizi öldürmesine gerek kalmaz ki, biz açlıktan ölürüz zaten.

Kızılkuyruk          : Birlikte hareket ederiz. Bir süre birlikte orman dışına avlanırız. Orman dışında avlandığımızı görmeleri iyi olur hem. Şüpheleri üzerimizden uzaklaştırırız böylece. Hatta bir süre ormanda hiç avlanmasak daha iyi.

Kırkurdu              : Orman halkın güvenini kazanmalıyız bir yandan. Halkın arasına karışıp ihtiyaçları olup olmadığını soralım. Herkesle ilişkilerimizi iyi tutalım.

Sivriburun           : İşlerine yardım edelim. Eksiklerini görelim.

Çifttoynak            : Yok deve! Çok abartmadık mı?

Sivriburun           : Şu seçimler yapılana kadar herkese iyi görünmemiz lazım. Hatta seçimde aramızdan birini desteklesek iyi olur. Şöyle akıllı bir lider olsun. Liderlerin güçleri de olur. Kanunun gücünü de kullanırsak sonuca daha kolay varırız. Kendi adayımızı destekleyelim. Propaganda yapalım. Bu yüzden hepimiz orman halkının güvenini ve sempatisini kazanmalıyız.

Kızılkuyruk          : Hay ağzını öpeyim senin. Ne akıllısın sen öyle.

Sivriburun           : (Kırıtarak) Kimin Karısıyım.

Kümes düşkünü  : (Tilki’ye dönerek) Bu işi en iyi sen becerirsin. Senin ağzın iyi laf yapar. Herkesi kolayca kandırır oyları toplarsın

Kırkurdu              : Hazır aslan da seçimde aday değilken…

Sivriburun           : Sahi aslan niye aday olmuyor ki?

Kırkurdu              : (Alaylı) Orman halkı demokrasiyi iyice sindirsin, kendi kendini yönetmeyi öğrensin diye. Kendi aday olsa biliyor ki onu seçecekler.

Sivriburun           : (Kinayeli) Yani o kadar seviyorlar aslanı. O kadar güveniyorlar öyle mi? Yoksa korktukları için mi?

Leşyiyen             : Seviyorlar ya da çekiniyorlar. Ama dediğini de dinliyorlar, saygı gösteriyorlar. Önemli olan da bu.

Kızılkuyruk          : Orman halkının aslana olan bu güvenini kırmalıyız. Bir şeyler yapmalıyız bu güveni kırmak için.

Çifttoynak            : Neler mesela?

Kızılkuyruk          : Mesela, aslan avlanmak için orman dışına gittiğinde ormana birilerinin saldırması gibi?

Kümes düşkünü  : Kim saldıracak ki?

Leşyiyen             : Dışarıdan birilerini ayartırız? Aslan ormandan uzaklaşınca haber uçururuz?

Kızılkuyruk          : Çok güzel düşündün Leşyiyen. Bence pek yerinde bir fikir… Keskindiş, senin orman dışında bir sürü arkadaşın var. Bayılırlar böyle ziyafetlere. Bizim payımızı da ayırırlar nasılsa. Ha, ne dersin?

Keskindiş            : Allah derim! Valla ağzımın suyu aktı Kızılkuyruk. İyi ki seni seçiyoruz ha. Biliyor musunuz, ben bu ormanın en eskisiyim. Neler gördüm bu ormanda ben. Sivri dişlerim yüzünden Keskindiş diyorlar bana. Bu ormanın en güçlüsü aslan olabilir ama en yırtıcı olanı benim. Boy ölçüşmem aslanla, biraz tırsarım ama böyle yasaklar koyacaksa külahlar değişir. Benim asaletim mitolojik çağlara kadar uzanır. Birçok medeniyette bana hayran olanlar bile var. Vahşiliğimden ve keskin dişlerimden korkarlar ama hala beni kutsal bir varlık olarak gören medeniyetler çok.

Şimdi aslan ormanda barıştan söz ediyor. Ben çağlar boyunca kimseyle barışık olmadım, kimseden buyruk almadım. Ormanda barış demek bizim aç kalmamız demek. Bense açlığa hiç tahammül edemem. Midem sürekli kazınır benim. Öyle böğürtlen yiyerek, yaban meyvesi çiğneyerek enerjisiz kalamam. Dişlerim körelir. Dişlerimin sürekli keskin kalması lazım. Sonra kuzular bile benle beş taş oynamaya filan kalkar, ağırıma gider. Bu barış ve demokrasi muhabbeti beni bozar arkadaş. Bu benim atalarıma ihanetim olur ayrıca. İsmime bile aykırı canım. Niye barış yapacakmışız ki hem? Bizim zorumuz ne? Yahu aslansan aslanlığını bil be kardeşim. Hangi ceylana göz diktin de biz olmaz dedik. Bu orman sana da yeter bize de. Sen kendi kısmetini ara biz kendimizinkini değil mi? Ne zaman yoluna çıktık? Ne zaman yemeğine göz diktik? Abisin dedik, saygı gösterdik ama bu kadarı da fazla değil mi artık? Şimdi bizi börtü böceğe mahkûm etmenin ne âlemi var?

Valla bu kanun çıktı çıkalı uykularım kaçtı birader. Her gece üzerimden birdirbir atlayan keçileri saymaktan keçileri kaçıracağım neredeyse. Sabaha kadar karnımın guruldamasından perişan oluyorum yahu. Neyse, bir çözüm bulunana kadar idare edeceğiz artık. Aslan orman dışına çıktığında şu dışındaki arkadaşlara bir haber uçurayım da gözümüz gönlümüz açılsın hem de moralimiz yerine gelsin biraz canım.

Kırkurdu              : Desenize ziyafet var arkadaşlar.  

İripençe               : Şu başımıza sardığı demokrasiyi aslanın başına örelim de görsün gününü anadın mı?

Kızılkuyruk          : Evet! Evet demokrasi. En büyük silahımız bu olacak İripençe.

Çifttoynak            : Nasıl yani? Demokrasi ve silah?

Kızılkuyruk          : Düşünsene, yönetimi ele alırsak ormanın polisi, adaleti bizim emrimizde çalışmaz mı? 

Çifttoynak            : Aslanın pençesine adalet madalet söker mi Kızılkuyruk. Dişlerini geçirdi mi hepimizi darmadağın eder. Hangi polisten bahsediyorsun? Orman polisi aslana ne yapabilir ki?

Kızılkuyruk          : Öyle şeyler yaparız ki aslan kaba kuvvet kullanamaz Çifttoynak.

Leşyiyen             : (Alaycı) Aslan? Kaba kuvvet kullanamazmış… Peh!...

Kızılkuyruk          : Tabi kullanamaz. Orman Kanununu kim koydu unutmayın. Kendi koyduğu yasayı kendi çiğneyecek değil ya.

Leşyiyen             : Konunu koyan o. Kaldıramaz mı yani?

Kızılkuyruk          : Kaldıramaz Leşyiyen. Çünkü biz bundan daha fazla demokrasi diyeceğiz. Unutmayın sloganımız daha çok adalet, daha çok özgürlük, daha çok eşitlik olacak.

Keskindiş            : İyi de bu slogan bizim yönetimimize de engel olmaz mı sonuçta? Canımızın istediğini yapamayız ki o zaman. Halkın gözünü de fazla açmaya gelmez.

Kızılkuyruk          : Sen orasını merak etme Keskindiş. Aslanı saf dışı bıraktık mı her şey eskisi gibi olur.

İripençe               : (Alaycı) Aslanı saf dışı bırakmak? Senin bu lafların da beni deli ediyor anadın mı? Ne kadar da kolay söylüyorsun. Bunu ben bile söyleyemiyorum. Ben ormanların boz ayısı İripençe’yim anadın mı? Yüzebilirim, ağaca tırmanabilirim. Burnum çok iyi koku alır. Bu yüzden hiçbir av elimden kaçamaz. Et benim güç kaynağımdır. Et yemezsem güçsüz kalırım. Orman hayatının değişmez kuralıdır: Güçlü olan kazanır anadın mı? Kazanabilmek için güçlü olmak, güçlü olmak için de et yemek lazım. Zaten bu pençeler bana avımı kolayca avlamam için verildi. Avlanamayacaksam neden bu pençelere sahibim değil mi anadın mı?

Şimdi aslan, gelmiş ormanda avlanmak yasak diyor. Üstelik bir de ormandaki diğer hayvanlarla barış içinde yaşayacakmışız. Yahu bu olacak iş mi? Ben avlanmazsam aç kalırım, güçsüz kalırım. Açlığa hiç tahammülüm olmaz benim. Gücüm zayıfladığında da ormanın diğer zayıf hayvanlarından ne farkım kalır? Yahu ben ayıyım, toplum içinde yaşamak bana göre değil, ben sevmem öyle kalabalıkları filan, ben yalnız yaşamayı severim anadın mı? Kışın inime çekilir uykuya yatarım. O yüzden kış gelmeden bol bol yemem lazım.

Şimdi orman hayvanlarıyla dost olacakmışım. Etine iştahla bakarken bir ceylanla nasıl dost olabilirim, bir geyikle nasıl geyik muhabbeti yapabilirim? Yahu onlar beni gördüler mi zaten kaçacak delik ararlar bir kere anadın mı? Hem yakışır mı benim gibi ağır ve oturaklı bir ayıya geyikle muhabbet etmek? Saygıları kalır mı bana sonra?

Yok! Yok, bu barış ve demokrasi işi beni pek sarmadı anadın mı? Bana ne faydası var ki hem barışın, demokrasinin? Ben zaten kendimi koruyabilirim. Biz et yiyenler zaten birbirimize kolay kolay saldırmayız. Ortalıkta otyiyenler dolaştıkça ne gerek var birbirimize saldırmaya? Aslanı da anlamak mümkün değil anadın mı? Yahu sen et yemiyor musun be birader? Ne işin var senin sincapla, tavşanla? Bugüne kadar ne güzel geçiniyorduk aslan soyuyla. Şimdi birden aramıza bu düşmanlığı sokmanın ne âlemi var? Ama korkuyorum anadın mı? Nasıl baş ederiz biz bu aslanla?

Kızılkuyruk          : Canım, tabi ki kolay değil baş etmek. Yavaş yavaş ve adım adım İripençe. Göreceksin her şey tereyağından kıl çeker gibi olacak. Ayrıca ataları çok vahşilik yaptı geçmişte. Bu yüzden en ufak bir şüphe aslan üzerinde ağır bir baskı oluşturacak. Kanunu kaldırsa da işimize gelecek, kanuna uyarsa da. Merak etme sen.

Sivriburun           : Valla kocamsın diye söylemiyorum ama sen şeytana bile pabucunu ters giydirirsin.

Kızılkuyruk          : Öğünmek gibi olmasın ama şeytan benim yanımda asistanlık bile yapamaz. Arkadaşlar birbirimizle geçmişte iyi geçinememiş hatta düşmanlık beslemiş bile olsak şu anda ortak bir menfaat için bir aradayız. Karşılıklı çıkarlarımız bizi birlikte hareket etmeye mecbur kılıyor. Ben bu birliktelikten memnunum. Burada amacımız aslanı ve aslanın getirdiği demokratik düzeni ortadan kaldırmak ve bu amaç için bu demokrasiyi sonuna kadar kullanacağız. Her şeyi eski haline koyana kadar sabır ve birlikte çalışmak gerekiyor. Açıkçası hepimize çok görev düşüyor. Hepiniz benden güçlü olmanıza rağmen bu konuda beni lider seçtiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Beni seçtiğinize asla pişman olmayacaksınız. Hem eskisinden daha güçlü çıkacağız bu mücadeleden, hem de çok eğleneceğiz. Bu akşamlık bu kadar arkadaşlar bundan sonra sık sık toplanıp yeni stratejiler belirleyeceğiz. Hepimize kolay gelsin.

Tablo 2

 

Çatalboynuz’un “Geyik Muhabbeti” kahvesinde heyecan doruktadır. Ortalık darmadağın olmuş, masalar devrilmiş, etrafta kırık dökük sandalyeler, çay tepsisi yerlerde. Kırkurdu bir ileri bir geri volta atıyor, Kümes düşkünü ise hop oturup hop kalkıyor. Uzundiş kapının arkasına gizlenmiş çıkmaya çekiniyor, Çatalboynuz’un beti benzi atmış, bir yandan dağılmış kahvesini toparlamaya çalışıyor bir yandan la havle çekiyor. İbikli bir yandan yolunmuş tüylerini yokluyor bir yandan da kaçırılan tavukları hesap ediyor. İrigöz parçalanan arkadaşı Cilveli’nin peşinden gözyaşı döküyor. Selviboy ve Kadife onun acısını paylaşmaya çalışıyor.

Ozan                   : (elinde sazıyla ağıt söylemektedir)

Dişi keskin olan, balam göstermez mi dişini

Bırakır mı özüm, bulmuş da taze etin peşini

İşte parçalamışlar cilvelinin döşünü

Orman yerde barış m’olur ay gözüm

 

 

 

Kurt sürüsü canım yakar ay balam

Ayı, çakal hayın bakar ay balam

Aslan bir gün ormandan ayrılanda

İt sürüsü ocak yıkar ay balam

 

Ah İrigöz, gitti gider Cilveli

Vay benim gözüm, yitti gider Cilveli

Barış m’olur kurdun karnı aç iken

Orman halkı bu gerçeği görmeli

 

Ay balam, gözlerini kan bürümüş bunların

Hesabını kim verecek özüm yitip giden canların

Gördün mü hiç ay gözüm, kardeş olmuş kurt-kuzu

Ciğerimden eksik m’olur balam hiç sızı

Kurt sürüsü canım yakar ay balam

Ayı, çakal hayın bakar ay balam

Aslan bir gün ormandan ayrılanda

İt sürüsü ocak yıkar ay balam

 

Ah İrigöz, gitti gider Cilveli

Vay benim gözüm, yitti gider Cilveli

Barış m’olur kurdun karnı aç iken

Orman halkı bu gerçeği görmeli

 

Kırkurdu              : (Birden voltasını kesip) Böyle şey olur mu kardeşim. Orman talan ediliyor aslan efendi ortalıkta yok. 

Kümes düşkünü  : Güvenliğimizden sorumlu olanlar av partisinde Kırkurdu.

Kırkurdu              : Oh! Oh! Millet canının derdinde, aslan bey midesinin derdinde. Ne güzel iş ya!  

Kümes düşkünü  : (Çatalboynuz'a müdahale ederek) Bırak kalsın. Gelsin de görsün rezaleti.

Çatalboynuz        : Olsaydı ne fark edecekti ki. Baksana ne kadar kalabalıklardı. Aslan tek başına hangisiyle baş edecekti ki.

Kırkurdu              : Baş edemeyecekse neden güvenliğimizi ona teslim ediyoruz ki...

Kümes düşkünü  :  Baş edememek ne demek? Baş edecek! Ya baş edecek ya da baş edebilene bırakacak bu işleri!

İbikli                   : Aslanın baş edemediğiyle sen mi baş edeceksin kümes düşkünü?

Kırkurdu              : Canım biz baş ederiz dedik mi. Ama tek başına baş edemiyor madem, bu işi baş edebilecek olanlara terk edecek.

Kadife                 : Ay, nerden çıkardınız baş edemediğini anacığım. Bunlar belli ki aslanın yokluğunu fırsat bilmişler. Aslan burada olsaydı cesaret edebilirler miydi hiç?

Kümes düşkünü  : (Kinayeli) Yani aslan burada olsaydı…

Kırkurdu              : Niye yok? Onun görevi burayı korumaksa av partisinde ne işi var?

Selviboy              : Ne yapsın yani? Aç mı kalsın?

Kümes düşkünü  : Aç kalmasın efendim. Eskiden aç mı kalıyordu?

İrigöz                  : (Ağlayarak) Sizin tuzunuz kuru tabi. Aç kalına karnını sizinle doyurmazdı değil mi nasılsa?

Kırkurdu              : Hayat boyu sizin neslini tüketmiş aslanı korumaya devam edin hala.

Selviboy              : Atalarının yaptıkları için aslanı mı sorumlu tutuyorsun Kırkurdu?

Kümes düşkünü  : Ne fark eder? O da aynı vahşi soydan gelmiyor mu? Hala dişlerini ensende hissetmiyorsanız şaşarım. Ne çabuk güvenmeye başladınız aslana?

Kırkurdu              : Güvenmeseler ne fark eder ki? Kafası bozulduğunda bunları pençesinden kim koruyacak?

İbikli                   : Öyle demeyin. İstese her gün karnını doyurmak için orman dışına gitmezdi. Her gün benden bir tavuk istese vermeyecek miydim yani?

Kümes düşkünü  : Aslan istese verirsin değil mi Allahsız İbikli. Şu sansara güzellikle bir defa tavuk verdin mi hayatında?

İbikli                   : Aslanın Orman Kanunu en çok senin işlerini bozdu değil mi Kümes düşkünü?

Kümes düşkünü  : Ben senin tavuklarına kalmadım İbikli. Orman dışında bir sürü yaban tavuğu var. Hem böyle daha eğleniyorum ben.

Çatalboynuz        : Bunlar Aslanın ormanda olmadığını nerden öğrendi ki?

Kırkurdu              : Nerden öğrenecekler. Av partisi yapıyor beyimiz. Orman dışında duymayan mı kaldı?

Kümes düşkünü  : Çok tedbirsizlik yaptı çok. Giderken hiç olmazsa ormanı birilerine emanet etseydi?

Kadife                 : Kime emanet edecekti ayol. Size mi? Ayol siz kendi kıçınızı zor kurtardınız kurt sürüsünden.

Uzundiş              : Gittiler mi? Gittiler mi? Gelmezler bir daha değil mi? Gelmezler değil mi?

İbikli                   : Çık ulan oradan Uzundiş. Senin kıçın kurtuldu, ne olduysa benim tavuklarıma oldu.

Selviboy              : Bu vakitte kurtların ormana girmesi pek öyle normal bir şey değil. Hani kış olsa yine anlayacağım da.

Kırkurdu              : Canım bunlar dağlardaki aç kurtlar. Kurtların hiç doyduğunu gördünüz mü? Hazır aslan da ormanda yokken ziyafet çekmek istemişler besbelli.

İrigöz                  : Ah benim canım arkadaşım! Ne olduysa Cilveli’ye oldu. Nasıl da acımadan parçaladılar kör olasıcalar.

Kümes düşkünü  : Siz öyle aslana güvenip tedbirsiz dolaşmaya devam edin. Daha başınıza neler gelir neler.

Uzundiş              : Çıkim mi? Çıkim mi? Gelmezler bi daha di mi? Gelmezler di mi?

İbikli                   : Çık ulan oradan! Gelip gagalamayayım seni.

İrigöz                  : Aslan bunun hesabını sorar onlara. Arkadaşımın kanını yerde bırakmaz.

Kümes düşkünü  : (Alaylı) Sorar! Sorar! “Benim payımımı niye ayırmadınız diye hesap sorar” 

Kadife                 : Ay çok kötüsün Kırkurdu. Hiç böyle şey yapar mı Aslan.

Kırkurdu              : Hesap soracakmış! Peh! Onun böyle bir derdi mi var? Baksanıza hala av partisinde beyimiz. Ormanı yaksalar haberi olmayacak nerdeyse.

Kümes düşkünü  : Her şeyi tek başına yapmaya soyunursa işte böyle olur. Bu işler tek başına yapılır mı? Bu işler ekip işi ekip?

Selviboy              : Ne ekibi? Sen ben mi koruyacağız bu ormanı?

Kümes düşkünü  : Ormanda tek güçlü olan aslan mı sandın? Kuvvetli arkadaşlarımız da var çok şükür.

Çatalboynuz        : Biz biliyoruz sizin o kuvvetli arkadaşlarınızı.

Selviboy              : Ne olursa olsun hiçbiri aslan kadar kuvvetli ve çevik değil. Bizi ancak aslan koruyabilir. Hem size mi teslim edecek ormanı?

Kümes düşkünü  : Orman Kanunu kuvvetler ayrılığını öngörmüyor mu? Nerde ayrı kuvvet? Baksana Aslan ne derse o oluyor. Hani demokrasi vardı? Hani nerede halkın iradesi?

Selviboy              : Daha ne yapsın ki aslan. Bütün kararları birlikte almıyor muyuz? Hem haklarımıza ve kararlarımıza ne kadar saygılı olduğunu görmüyor musunuz? Hangimize zarar verdi bugüne kadar?

Çatalboynuz        : Ben şahsen kendisinden çok memnunum. Başka aslan olsaydı bunları konuşabilir miydik? Onun sayesinde ormana barış geldi.

İbikli                   : (Gülerek) Bak! Kümes düşkünü, bak! Barış geldi lafını senin için söylüyor. Orman Kanunu olmasaydı senle biz hala köşe kapmaca oynuyorduk.

Uzundiş              : Ben eskiden de korkuyordum, şimdi de korkuyorum.

İbikli                   : Sen daldan kozalak düşse de korkarsın, gök gürlese de Uzundiş.

Selviboy              : Yiğidi öldür hakkını ver. Bu kanun uygulanmaya başladı başlayalı ben kendimi daha güvende hissediyorum. Ben şahsen çok güveniyorum aslana.

Kadife                 : Ayol ben de çok güveniyorum ama bir de şu olanlara da baksana.

Çatalboynuz        : (Ortalığı toparlamış ve elinde çay tepsisiyle) Geyik muhabbetini bırakın da çaylarınızı için. Kırılan dökülenin masrafını çıkaralım bari.

İrigöz                  : Çatalboynuz da kırılanlarını düşünüyor. (İç çekerek) Ah!.. Benim en sevdiğim arkadaşım gitmiş…

İbikli                   : Biz de beş tavuğumuzu yitirdik canım. Bırakın gidenin arkasından bu kadar ağlamayı. Sanki ilk defa mı kayıp veriyoruz.

Kırkurdu              : Sen bu kafayla daha çoook kayıplar verirsin İbikli.

Kümes düşkünü  : Aslan orman dışına çıkıp avlanmaktan yorulsun, o zaman görürüz sizin kayıplarınızı.

Kırkurdu              : Kış gelsin bir hele. Av bulamadığında görürsünüz siz aslanı.

Kümes düşkünü  : Dikkat et de ilk yemeği sen olma İrigöz.

İbikli                   : Bu en çok senin işine gelir değil mi Kümes düşkünü? Yine başlarsın tavuklarıma dadanmaya.

Kümes düşkünü  : Günahımı alıyorsun İbikli. Biz orman kanununu içimize sindirdik artık. Sen rahat ol. Dışarıda yaban tavukları bol çok şükür. Kışın da yaban ördekleri var mis gibi.

Kırkurdu              : Yapılacak seçimlerde iyi bir lider seçmeliyiz. Bizi birleştirecek, bize gerçekten liderlik edecek, akıllı birini seçmeliyiz. Böyle olmaz.

Kümes düşkünü  : Demokrasilerde tek kişi kararıyla yönetim mi olurmuş? Aslanın bu konuda yeterince sabıkası var. Her şeye müdahale ediyor. Böyle demokrasi olmaz ki?

Çatalboynuz        : Ne sabıkasını gördünüz aslanın?

Kadife                 : Ay! Aslan kime zarar vermiş ayol?

Kırkurdu              : Bir acıksın hele, o zaman görürsün Kadife.

Aslan                  : (Aniden çıkagelir) Ne oluyor burada! Niye toplandınız böyle? Bir şey mi oldu?

Kümes düşkünü  : Hadi hoşça kal Çatalboynuz, çayların da tavşankanıymış.

Uzundiş              : Tavşankanı mı? Anneciğim… Tavşankanı! Tavşankanı!

Kırkurdu              : Muhabbetine doyum olmuyor Çatalboynuz, hadi ben de kaçtım.

Tablo 3

Çatalboynuz deli divaneye dönmüş, habire dövünmektedir. Maral birkaç gündür kayıptır ve hiç kimse görmemiştir. Maralın kayboluşuna kimse bir anlam verememektedir.

 

Ozan                   : (elinde sazıyla ağıt söylemektedir)

 

Gözel Maral nere geddin ay gözüm

Niçin böyle yitiklere garıştın

Görmez misin Çatalboynuz necedir

Bir hal m’oldu, belaya mı eriştin

           

Ormana kem düşende

İçime kor düşende

Maral’a n’olmuş ola

Aklıma kem düşende

 

Bu orman başsız m’ola

Maral’a n’olmuş ola

Bu kanun çıktı diye

Ayı, kurt dişsiz m’ola

           

Çoluk çocuk sensiz ne’der ay gözüm

Sabah akşam yolun güder ay gözüm

Eğer sana bir kötü hal olanda

Döşümüze girer keder ay gözüm

                                                                                             

Ormana kem düşende

İçime kor düşende

Maral’a n’olmuş ola

Aklıma kem düşende

 

Bu orman başsız m’ola

Maral’a n’olmuş ola

Bu kanun çıktı diye

Ayı, kurt dişsiz m’ola

 

Çatalboynuz        : Yok! Yok! Aramadığım yer kalmadı. İki gündür ne gören var ne duyan. Deli olacağım!

Selviboy              : Aranızda bir kırgınlık yoktu değil mi Maral’la?

Çatalboynuz        : Yok canım ne kırgınlığı Selviboy? Hem çocuklarını bırakıp niye gitsin?

Kadife                 : Bilmem? Ne yaptın kimbilir kadına ayol? Senin yine kazak erkekliğin tutmuştur.

Çatalboynuz        : Gerzek gerzek konuşma Kadife. Zaten canım burnumda…

Selviboy              : Canım, bir arkadaşında olmasın, iyice baktın mı her yere?

Çatalboynuz        : Bakmaz mıyım Selviboy? İğnenin deliğine bile baktım. Yok işte. Nereye gider bu?

İbikli                   : Sakın ormanın dışına gitmiş olmasın?

Çatalboynuz        : Ormanın dışına niye gitsin İbikli çocukları yalnız bırakıp. Orası güvenli değil ki. Deli değil ya bu?

İrigöz                  : Sakın biri saldırmış olmasın Maral’a?

Uzundiş              : Anneciğim! Saldırıyorlar mı? Korkuyorum!

İbikli                   : Şimdi seni bir gagalarım görürsün saldırmayı.

Selviboy              : Kim saldırabilir İrigöz? Kim cesaret edebilir ki böyle bir şeye.

Kümes düşkünü  : Niye? Daha önce saldırmadılar mı sanki?

Uzundiş              : Saldıracaklar mı? Saldıracaklar mı? Ne yapcam?  Nereye saklancam?

Çatalboynuz        : Saldırsalar bir yerde cesedi olmaz mıydı?

İrigöz                  : Ben anlayamadım bu işi. Cesedi yok, kendisi yok. Nerde o zaman bu Maral?

İbikli                   : (Kinayeli) Biri alıkoymuş olabilir mi?

Çatalboynuz        : Ne sebeple?

Kadife                 : (İmalı) Bilmem? Bir sebebi var mı acaba?

Çatalboynuz        : Salak salak konuşma Kadife. Ne demek istiyorsunuz?

Kadife                 : (İmaya devam ederek) Boynuzların biraz parlak görünüyor da kaç zamandır.

Çatalboynuz        : Beni deli etme Kadife. Bak şimdi seni şuraya yatırır… Tövbe tövbe! Ben neyin derdindeyim, şunun düşündüğüne bak…

Kümes düşkünü  : Orman Polisine haber verdin mi?

Çatalboynuz        : Aslanın haberi var.

Kümes düşkünü  : Aslan ne yapacak ki? Dedektif mi aslan?

İbikli                   : Canım bilmesinde fayda var.

Kümes düşkünü  : Orman Polisi bilmeli asıl. Kaybolanları aramak Aslanın görevi mi canım? O kendi işine baksın.

Selviboy              : Kümes düşkünü doğru söylüyor. Orman polisine haber verelim. Onlar bütün ormanı ararlar.

Çatalboynuz        : Benim aramadığımı mı sanıyorsunuz?

Selviboy              : İyi ama sen evlerin içine bakamamışsındır ki?

Kümes düşkünü  : Bu orman polisinin işi Çatalboynuz. Onlar her şüpheli durumu değerlendirirler. Gerekirse her evi ararlar.

Kadife                 : Evleri mi arayacaklar? Önce beni arasınlar? Önce beni…

İbikli                   : Senin neyini arayacaklar kadife?

Kadife                 : (Kırıtarak) Arayan bir şeyler bulur İbikli.

İbikli                   : Kadife sen yine aranıyorsun galiba ama bugün havamda değilim.

Uzundiş              : (Heyecanlı) Beni aramasınlar. Beni aramasınlar. Ben polisten korkarım.

İbikli                   : Şimdi sana bir koyacağım, sonra dökülen dişlerini arayacaksın!

Çatalboynuz        : Sende herkesle uğraşıp durma İbikli. Benim derdim bana yetiyor zaten.

İrigöz                  : (Çatalboynuz’a yaklaşıp işveyle) Maral bulunana kadar senin hizmetini ben yaparım, çocuklarına da bakarım Çatalboynuz, merak etme sen.

Çatalboynuz        : Sağ ol İrigöz ama çocuklarımın Maral’ıma ihtiyacı var.

İrigöz                  : Yanlış anlama Çatalboynuz. Sonuçta ben de bir anneyim. Annelerini aratmam onlara.

Kümes düşkünü  : Hadi gevezeliği bırakın da orman polisine gidelim.

Çatalboynuz        : Gidelim bakalım.

Uzundiş              : Ben gitmem! Ben gitmem! Ben korkarım polisten.

İbikli                   : Hadi lan! Seni çağıran mı oldu?

Tablo 4

  

İbikli kesik kesik ötmekte, kanatlarını birbirine çırpmaktadır. Çevresini sarmış olan orman halkı bu telaşının sebebini öğrenmek için merakla bakmaktadır.

 

İbikli                   : Gittiler! Gittiler! Bütün tavuklarım gittiler!

İripençe               : Nereye gittiler İbikli? Ne bağırıp duruyorsun anadın mı?

İbikli                   : Yoklar. Hiç birisi yok. Hepsi birden gittiler.

Keskindiş            : Dur telaş etme hemen. Suya filan gitmiş olmasınlar?

İbikli                   : Hepsi birden niye suya gitsin Keskindiş.

İrigöz                  : Canım belki de birlikte dolaşmaya çıkmışlardır. Gelirler, merak etme sen.

İbikli                   : Onlar bensiz bir yere gitmezler. Ne ihtiyaçları varsa ben görürüm onların.

Kadife                 : (İmalı) Belki de göremedin diye gittiler.

İbikli                   : Bak Kadife çimdi çıkar tepene gagalarım seni. Uğraşma benle yav! Ben tavuklarımın derdindeyim.

Kadife                 : Tabi İbikli! Zavallı tavukları da sabah gagalıyor akşam gagalıyorsun. Allah bilir senin bu gagalama huyundan kaçıp gitmişlerdir bunlar?

İbikli                   : Bak Kadife! Şimdi fena olacak! Şimdi tepene çıkacağım, seni elimden kimse kurtaramayacak! Uğraşma benimle yav! Zaten burnumdan soluyorum. 

İripençe               : Kes ulan anadın mı? Burada ciddi bir şey konuşuyoruz.

Keskindiş            : Her yere baktın mı İbikli? Boşuna telaşa verme herkesi.

İbikli                   : Baktım Keskindiş. Gidebilecekleri her yere baktım. Kanat vurup uçmadı ya bunlar?

Çatalboynuz        : Gitti gider İbikli. Bizim Maral da gideli on gün oluyor hala ses seda yok.

Ozan                   : (Elinde sazı ağıt söyler)

İbiklinin tavukları nere gaçmıştır gözüm

Hiç olacak iş midir bu?

Sanki bunlar kuş mudur?

Kuş olup uçmuş mudur?

Ormanda böyle bir iş hiç olmuş mudur?

 

Tavukları gayıpsa / ne’tsin ibikli

Kime sorsun, nere / getsin ibikli

Geceleri yalnız mı / yatsın ibikli

Artık dertli derli mi / ötsün ibikli

 

İbikli’nin tavukları neden gayıptır ay gözüm

Gapan varsa versin, balam bu çok ayıptır

 

İbiklinin tavukları talandır

Keskindişli ne söylese yalandır

Kurtla kuzu dost mu olur ay gözüm

Sen kendini bu barışa inandır.

 

İrigöz                  : Ormanda bir şeyler oluyor ama ne oluyor anlayamadım.

İripençe               : Polis iz üstündedir. Mutlaka bir iz bulur anadın mı?

Kadife                 : Bu saatten sonra geriye örekesini bulurlar?

Keskindiş            : Örekesini, terekesini. Önemli olan neler olduğunu öğrenmek, bir iz bulmak.

İbikli                   : Ulan bir tanesi bile kalmamış. Ne yapacağım şimdi ben?

Kadife                 : (Alay ederek) Mastürbasyon yaparsın İbikli.

İbikli                   : Şu Kadifeye bir şey söyleyin çenesini kapatsın. Yoksa elimden bir kaza çıkacak.

İripençe               : Bak Kadife şimdi senin bütün ıstırabına son veririm anadın mı? Yeter artık! Laf konuşuyoruz şurada.

Keskindiş            : Sen şimdi polise git de ifadeni ver ibikli.

Çatalboynuz        : Biz verdik de ne oldu sanki? Hala bulacaklar Maral’ı...

Keskindiş            : Olsun. Hiç olmazsa şüpheli bir iz bulurlar. Düşmanımız kim bilelim, değil mi?

Uzundiş              : (Telaşlı) Düşman mı? Düşmanlar mı var? Anneciğim.

Çatalboynuz        : Evet düşmanlık yapan birileri var. Ama kim?

İrigöz                  :  Yine kurtlar saldırmış olmasın.

Uzundiş              : (Korkarak) Kurtlar mı geldi kurtlar mı geldi. Korkuyorum.

Keskindiş            : Beni mi kastediyorsun İrigöz.

İrigöz                  : Keskin dişleri olan herkesi…

Keskindiş            : Bakın, geçen saldırıda ben yoktum bir kere. Nerede olduğumu da polise kanıtladım. Şimdi bu suçlama da nereden çıktı İrigöz?

İrigöz                  : Sen yoktun ama saldıranlar senin arkadaşlarındı.

Keskindiş            : Canım ne arkadaşı? Ben bu ormanda yaşıyorum, onlar dağlarda. Onlarla yolum ayrı, izim ayrı. Irkçılık mı yapıyorsun İrigöz.

İripençe               : Her kaybolan için hesap vereceksek işimiz var anadın mı? Ne demek yani bu? Biz orman kanununa saygılıyız bir kere. Yasaya ve yasaklara uyuyoruz. Hem polis hepimizi tek tek soruşturdu. Bizim orman dışında avlandığımızı herkes biliyor. Bunu hepinize ayrı ayrı kanıtlamak zorunda olmak beni deli ediyor anadın mı?

Keskindiş            : Siz ormanı koruyanlara sorun bunun hesabını.

İripençe               : Bu nasıl korumaksa? Her gün biri kayboluyor anadın mı?

Çatalboynuz        : İçimizde bir hain var ama kim?

İbikli                   : Bir bulsam önce ben gagalayacağım.

İripençe               : Yüksekten uç da kanatların yolunmasın anadın mı?

İbikli                   : Beni tehdit mi ediyorsun İripençe?

İripençe               : Sen benim muhatabım bile değilsin ibikli. Zamansız ötme de gagan yerinde kalsın diyorum anadın mı?

Çatalboynuz        : Kesin artık didişmeyi. Derdimiz bize yetiyor zaten. Kendinize yeni dertler aramayın.

Keskindiş            : Kimsenin dert aradığı filan yok Çatalboynuz. Üstümüze bok atılıyor. Biz de kuru gürültüye pabuç bırakmayız diyoruz sadece.

Çatalboynuz        : Kimsenin sizi suçladığı filan yok Keskindiş. Kanıt bulunana kadar herkes masumdur. Polis kanıt bulduğunda konuşacağız bunları.

İripençe               : Hah! Şöyle söyle anadın mı? Öyle dayanaksız iftiralarla herkesi zan altında bırakmanız beni deli ediyor.

Keskindiş            : Siz iyisi mi gidin polise, anlatın olan biteni. Onlar bilirler ne yapacaklarını.

İbikli                   : Gideceğim tabi. Kaybolan tavuklarımın hesabını bir bir soracağım.

Çatalboynuz        : Git ibikli git. Belki yolunmuş tüyler bulurlar.

İrigöz                  : Adalet bir gün yerini bulur nasılsa.

İripençe               : Adaletin kestiği parmak acımaz anadın mı?

Keskindiş            : Adalete güvenin. Adalet suçlu kimse verir cezasını.

İbikli                   : Bir bulayım suçluyu önce ben oyacağım gözünü.

Kadife                 : Sen de iki santim gaganla herkese bilet kesiyorsun ayol.

İbikli                   : Tepene bir tünersem kaç santim olduğunu görürsün Kadife.  

İripençe               : Kesin lan didişmeyi! Sizin böyle vır vır konuşmanız beni deli ediyor anadın mı?

Aslan                  : (Aniden gelir) Ne var? Ne oluyor burda?

Keskin diş           : (Şaşkınlıktan duraklar, gözünü aslandan kaçırarak) Adalete güvenin, polise gidin, hadi ben kaçtım.

İripençe               : Gidin! Gidin! Polis ne yapacağını bilir anadın mı? Hadi ben de kaçtım.   

 

 

II. PERDE

Tablo 5

 

Çatalboynuz iki polisin arasında ellerine kelepçe vurulmuş, savcının huzurundadır.

 

Çatalboynuz        : Bırakın beni, ne diye elime kelepçe vurdunuz, ben suçlu değilim benim eşim kayboldu

Savcı                   : Demek Maral’ı kaybolmadan önce en son gören sensin Çatalboynuz.

Çatalboynuz        : Tabi ki benim kim olacak, (Savcı dik dik bakınca) Sayın Savcı.

Savcı                   : En son nerede ve ne zaman gördünüz Maral’ı?

Çatalboynuz        : Yahu nerede olacak, evde! İki ay kadar oluyor.

Savcı                   : Öyle muallak ifadeler yok Çatalboynuz? En son hangi gün ve hangi saatte gördün?

Çatalboynuz        : Yahu nereden hatırlayayım? Aradan iki ay geçmiş. En son evdeydik? Sabah çıktım işe gittim, akşam döndüğümde evde yoktu?

Savcı                   : Bu şekilde verdiğin ifade seni şüpheliler arasında kılıyor Çatalboynuz?

Çatalboynuz        : Ne demek bu yani? Maral’ımı, yani en değer verdiğim varlığımı, yani çocuklarımın annesini benim öldürdüğümü mü söylüyorsunuz?

Savcı                   : Ben söylemiyorum, senin ifaden öyle gösteriyor. Kesin bir zaman veremiyorsun, nerede olduğunu kanıtlayamıyorsun.

Çatalboynuz        : Ömrümde böyle saçma bir şey duymadım. Yahu o benim karım. Çocuklarımın annesi. Niye öldüreyim ki?

Savcı                   : Hiç kavga ediyor muydunuz Maral’la?

Çatalboynuz        :  Canım her ailede ufak tefek kavgalar olur? Sizin olmuyor mu?

Savcı                   : Beni karıştırma! Beni karıştırma! Sorun benim evliliğim değil, senin evliliğin!

Çatalboynuz        : Ne varmış evliliğimde?

Savcı                   : Şahitler öyle söylemiyorlar.

Çatalboynuz        : Ne söylüyorlar?

Savcı                   : Sık sık tartışır mışsınız.

Çatalboynuz        : Yahu kim tartışmıyor eşiyle. millete ne benim tartışmamdan?

Savcı                   : Başkalarının ilişkilerini konuşmuyoruz. Seninkini konuşuyoruz. Kaybolan senin karın.

Çatalboynuz        : Deli olacağım! İki aydır bütün düzenim dağıldı. Çocuklarıma başkaları bakıyor. Üzüntüden hala kendime gelemedim. Uykularım kaçtı. Siz gelmiş neler söylüyorsunuz?

Savcı                   : Çocuklarına kim bakıyor Çatalboynuz?

Çatalboynuz        : Komşumuz, İrigöz bakıyor sağ olsun.

Savcı                   : (İmalı) İrigöz? Neden acaba?

Çatalboynuz        : Canım neden olacak, o komşumuz bir kere, Maral’ın da en iyi arkadaşıydı. Çocuklarımı kendi çocukları kadar sever.

Savcı                   : (Alaylı) Herkes öyle söylemiyor ama…

Çatalboynuz        : Ne söylüyorlar?

Savcı                   : Aranız oldukça iyiymiş.

Çatalboynuz        : Ne gibi?

Savcı                   : O da dul, sen de? İlişkiniz de pek öyle komşuluk gibi görünmüyor yani.

Çatalboynuz        : Ben ona kardeş gözüyle bakıyorum.

Savcı                   : Şahitlerin ifadeleri senin söylediğini pek doğrulamıyor ama.

Çatalboynuz        : Yahu bu besbelli dedikodu, düpedüz iftira!

Savcı                   : Şimdi geç bunları Çatalboynuz. Maral’ın kayboluşu ile sizin ilişkiniz arasında bir bağlantı var mı?

Çatalboynuz        : Yahu ne ilişkisi? Nereden uyduruyorsunuz bunları?

Savcı                   : Uydurmuyoruz. Delillere göre konuşuyoruz.

Çatalboynuz        : Bak savcı! Pardon Sayın Savcı, ben kimseyi öldürmedim. Öldüremem. Hele eşimi öldürmüş olmam hiç mümkün değil. Hem ölüsünü bile bulamadınız. Birkaç meraklı komşu dedikodusuyla nasıl suçlarsın beni.

Savcı                   : (Sertçe) Evet, bulamadık ama bulamayacağımızı sanma. Sizin dedikodu dedikleriniz tanık ifadeleri. Söylediğim her şeyin bir kanıtı var. Polisin sizi izleyip kanıt topladığını unutmayın.

Çatalboynuz        : Neymiş o kanıt dedikleriniz?

Savcı                   : Dinleme tutanakları.

Çatalboynuz        : Evimi mi dinlediniz? Buna ne hakkınız var?

Savcı                   : Hepsi mahkeme kararıyla bunların ve hepsi de tutanaklara dökülmüş vaziyette.

Çatalboynuz        : Ne zamandır dinliyorsunuz beni?

Savcı                   : Sen iyisi mi kendine bir avukat tut Çatalboynuz.

Çatalboynuz        : Yahu ne avukatı? Ben mağdurum. Eşim kaybolmuş. Siz beni bırakın da eşimi bulun, ölmüşse katillerini bulun.

Savcı                   : Bulacağız Çatalboynuz onu da bulacağız. Yalnız bu arada seni misafir edeceğiz?

Çatalboynuz        : Ne misafiri?

Savcı                   : Hâkim karşısına çıkana kadar gözaltındasın.

Çatalboynuz        : Bu ne demek şimdi? Benim çocuklarım var.

Savcı                   : Çocuklarına bakan var nasılsa.

Çatalboynuz        : Canım o anneleri değil ki. Çocuklarım beni arar.

Savcı                   : Çocuklar mı arar, İrigöz mü? İstersen onu da içeri alalım, özlemezsiniz birbirinizi ha. Zaten o da şüpheliler arasında.

Çatalboynuz        : Her lafı çarpıtmayın. Onun bu işle ne ilgisi var?

Savcı                   : Demek onun ilgisi yok, sen tek başına yaptın.

Çatalboynuz        : Ben öyle bir şey söylemedim. Ben çocuklarımı düşünüyorum sadece.

Savcı                   : Onu suçu işlerken düşünecektin.

Çatalboynuz        : Ben suç işlemedim. Siz yanlış yoldasınız. Gerçek suçlular dışarıda geziyor, siz beni gözaltına alıyorsunuz.

Savcı                   : Masumsan korkacak bir şeyin yok Çatalboynuz. Adalet yerini bulacaktır nasılsa.

Çatalboynuz        : Buna adalet mi diyorsunuz?

Savcı                   : Adalete güvenin.

Çatalboynuz        : (Polisler Çatalboynuz’u götürürken) Bırakın beni! Bırakın beni! Ben çocuklarıma gitmek istiyorum! Gidin gerçek suçluları bulun. Bırakıııın!...

 

Tablo 6

 

Bir gazete satıcısı çığırtarak, orman gazetesini satmaktadır.

 

Gazeteci              : Yazıyooooor! Çatalboynuz cinayetini yazıyor! İrigöz’le Çatalboynuz’un yasak aşklarını yazıyor! Yazıyoooor! Çatalboynuz ve İrigöz’ün cinayetle sonuçlanan aşklarını yazıyooooor!

Ozan                   : (Elinde sazı ağıt söyler)

Çatalboynuz mercimeği vermiş fırına

İrigözle gerdek kurmuş ay gözüm

Onlar ermişler de balam murada

Olanlar Maral’a olmuş ay gözüm

 

Gözel Maral getti gider ay balam

İçime kem gattı gider ay balam

İçimi ganattı gider ay balam

 

Selviboy              : Olacak iş değil. Çatalboynuz ha! Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Kadife                 : Ben İrigöz’le Çatalboynuz arasında bir nane olduğunu çakmıştım ama cinayet işleyecekleri hiç aklıma gelmezdi ay!

İbikli                   : Yahu nasıl inanıyorsunuz Çatalboynuzun Maral’ı öldürdüğüne?

Kadife                 : Baksana anacığım gazete bile yazıyor ayol.

Selviboy              : Benim de gözümden kaçmadı İrigöz’le Çatalboynuz’un birbirlerine ilgileri. Ama hiç konduramazdım cinayeti.

İbikli                   : Yahu ne diyorsunuz? Ortada ceset meset yok.

Kadife                 : İyi de anacığım nerede o zaman Maral? Buhar olup uçmadı ya…

İbikli                   : Benim tavuklarım neredeyse Maral da orada.

Selviboy              : İbikli, yoksa sen de toplu katliam mı yaptın?

Kadife                 : O ancak toplu seks yapmayı bilir ayol.

İbikli                   : Kadife şimdi gelirsem gösteririm sana toplu seksi. Zaten abazayım...

Kadife                 : Göstersene, hadi göstersene…

İbikli                   : Hadi lan!

Selviboy              : Şakayı bırakın da, siz inanıyor musunuz Çatalboynuz’un Maral’ı öldürdüğüne?

İbikli                   : Dünyada inanmam. Hani Çatalboynuz serttir, kazaktır ama cinayet işleyecek biri değil.

Selviboy              : Hele Maral’a ne kadar aşk duyardı bilmez misiniz? Maral’ı aldattığına da hiç inanasım gelmiyor.

Kadife                 : Ay, ne yalan söyleyeyim, ben de çok yanaşmıştım zamanında Çalatboynuz’a ama onun gözü Maral’dan başkasını görmüyordu ki ayol.

İbikli                   : (Gülerek) Senin de yanaşmadığın kalmamış Kadife.

Kadife                 : Ne yapalım, erkek mi kaldı? Baksana bir sana kaldık ayol. Ha haaaayt.

Selviboy              : Hadi Maral kaybolduktan sonra İrigöz’ün ona bakışları değişti ama Çatalboynuz Maral’ı hiç unutamadı ki.

İbikli                   : Çatalboynuz ne kavgalar vermişti Maral’ı için. Onu gözü gibi kollardı. Hiç unutmam bir keresinde tek başına iki kurtla mücadele etmişti Maral’ı kurtarmak için.

Kadife                 : Ay, bilmez miyim, hatta boynuzunun biri kırılmıştı o kavgada. Ne erkek demiştim ama. O günden beri Çatalboynuz’a hayranım ben ayol.

Selviboy              : Bir film dönüyor ya, nasıl bir filimdir bilemiyorum arkadaşlar.

İbikli                   : Bunlar yarın da beni almasınlar tavuklarını sen öldürdün diye?

Kadife                 : Valla işin yaş İbikli. Sen iyisi mi çantanı şimdiden hazırda tut anacığım. Ne zaman almaya gelirler kimbilir seni de.

İbikli                   : Valla korkmuyorum desem yalan. Tavukların gittiğine mi yanarsın…

Selviboy              : Ortalıkta pis kokular var. Kaç tane kayıp olayı var. Sır olup gittiler. Ne iz var ne haber.

Kadife                 : Aklıma hep kötü kötü şeyler geliyor. Her gece korkarak yatıyorum ayol.

İbikli                   : Aslan’da da ses seda yok. Hiç konuşmuyor nedense.

Selviboy              : Artık susmaması lazım. Bir şeyler yapmalı. Demokrasi dedi, adalet dedi, eşitlik dedi, şimdi şu başımıza gelenlere bak.

Kadife                 : Ay söyledikleri yanlış şeyler miydi kız. Ne güzel barış gelmişti ormana ayol. Ormanda güvenle dolaşır olmuştuk. Kurttan çakaldan korkmadan kıçımızı sallaya sallaya gezmiyor muyduk ay?

İbikli                   : Öyle ilelebet rahatlık yok bize Kadife. Ormana kanun söker mi? Bunlar ormanda rahat dolaştırırlar mı kimseyi?

Selviboy              : Yine güçlü olanın borusu ötüyor. Biz ne anladık bu demokrasiden?

İbikli                   : Ama şu sessiz kalışına da bir anlam veremiyorum.  Aslan niye susuyor ki? Bir korkusu mu var acaba?

Kadife                 : Kimden korkacak ayol Aslan? Kuru gürültüye pabuç bırakır mı o?

Selviboy              : Ama susuyor. Çekindiği bir şey olabilir mi?

Kadife                 : Aslan kendi ailesiyle bile çarpıştı bu dava için. Bu kılkuyruklulardan mı çekinecek ay?

İbikli                   : Ama sessiz kalması da hiç normal değil.

Kadife                 : Belki de beklediği bir şeyler vardır ayol.

Selviboy              : Kimi bekliyor ki? Neyi bekliyor? Kendini de içeri almalarını mı?

İbikli                   : İçeri almadıkları bir o kaldı zaten. Nerdeyse herkesi içeri tıktılar. Onu da almak istiyorlardır da, çekiniyorlardır herhalde.

Kadife                 : Belki Aslan da onu bekliyordur ay. Hadi gelin de oyayım sizi diye...

Selviboy              : En büyük hatayı aday olmamakla yaptı zaten. Aday olsaydı bu çakallara mı kalırdı ormanın idaresi.

İbikli                   : İyi de, gidin bunları mı seçin dedi?

Kadife                 : Ayol nasıl seçmezsin? Öyle güzel şeyler söylediler öyle yanılttılar ki bizi…

İbikli                   : Allah bilir senin bu haline de bir çözüm buluruz demişlerdir Kadife.

Kadife                 : Sana vaat ettikleri yaban tavuklarını da unutmadık İbikli.

Selviboy              : Her neyse hepimizi kandırdılar sonuçta. Onu bırakın da ne şimdi yapmalı onu düşünelim.

İbikli                   : Valla bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Bizim gücümüz mü yeter bunlara? Ne yapacaksa Aslan yapacak.

Selviboy              : Aslan ne düşünüyor, neyi bekliyor ah bir bilsek…

İbikli                   : Bence gidip görüşelim Aslanla, ne düşünüyor neyi bekliyor soralım.

Selviboy              : Bence de görüşelim. Bir şey yapacak mı yoksa bizi kendi halimize mi bırakacak, öğreniriz en azından.

Kadife: Hadi gidelim ayol.

Tablo 7

İbikli iki polisin arasında elleri kelepçeli olarak Savcı’nın huzurundadır.

İbikli                   : (Polislere) Ne yapıyorsunuz? Beni neden getirdiniz buraya? Ellerimi niye kelepçelediniz. Ben hiçbir suç işlemedim.  Siz aklınızı mı oynattınız yoksa?

Savcı                   : Dur bakalım İbikli! Ne bağırıp duruyorsun! Savcı’nın huzurunda olduğunu unutma!

İbikli                   : Burda neler oluyor? Bunlar beni buraya neden getirdi?

Savcı                   : Sorgulama için.

İbikli                   : Neyin sorgulaması?

Savcı                   : Hakkında birçok şüphe var İbikli? Hem soruları sen değil ben soruyorum burada.

İbikli                   : Ne şüphesi? Ben hiçbir suç işlemedim.

Savcı                   : Suç işlememişsen korkulacak bir şeyin yok İbikli. Ama göreceğiz bakalım.

İbikli                   : Ne yapmışım ki ben? Neden şüphe duyuyorsunuz ki benden?

Savcı                   : Gizli görüşmeler yapmışsın.

İbikli                   : Kimle?

Savcı                   : İktidarı yıkmak isteyenlerle gizli planlar içindeymişsiniz.

İbikli                   : Nasıl yani?

Savcı                   : Soruyu ben soruyorum İbikli? İktidarı yıkmak için bir plan hazırladınız mı? Kimler var bu yapılanma içinde? Planın ayrıntılarını açıklar mısın?

İbikli                   : Ne planı? Ne yapılanması?

Savcı                   : İnkar etme İbikli. Her şeyi biliyoruz. Kimlerle görüştün, ne zaman görüştün, ne görüştün hepsini biliyoruz.

İbikli                   : Yahu, kim bu görüştüğüm bir de ben bilsem? Hiçbir şey anlamıyorum söylediklerinizden.

Savcı                   : İnkar etmenin bir faydası yok İbikli. Her şeyden haberimiz var.

İbikli                   : Haberinizin olduğu şey nedir bilmiyorum ki

Savcı                   : Bilmiyormuş gibi davranman sana hiçbir fayda sağlamaz İbikli. İtiraf edersen mahkeme bunu göz önünde bulunduracaktır, unutma.

İbikli                   : Ne söylediğinizi anlasam belki yardımım olur diyorum ama söylediklerinizden hiçbir şey anlamıyorum.

Savcı                   : Hala inkâr ediyorsun İbikli. Gizli görüşmelerinizi bilmediğimizi sanma. Bütün görüşmeleriniz dinlenmiş ve tutanağa bağlanmış durumda.

İbikli                   : Ne dinlediğinizi bilmiyorum.

Savcı                   : İktidarı devirme planlarınızın hepsi şu tutanaklarda İbikli. İnkar etme artık. Ayrıca suç ortaklarınızdan bazılarını da diğer arkadaşlarımız sorguluyor.

İbikli                   : Şimdi bütün tüylerimi tek tek yolacağım! Yahu niye anlamak istemiyorsunuz ben kimseyle görüşmedim. Hem benim iktidara gücüm yeter mi? Horoz başıma ben mi devirecekmişim iktidarı?

Savcı                   : Bir takım güç odaklarıyla iktidarı devirme konusunda yaptığınız görüşmeyi inkâr mı ediyorsun İbikli?

İbikli                   : (En son arkadaşlarıyla aslanın yanına gidip konuştuklarını hatırlar)

Savcı                   : Susuyorsun İbikli? Demek susma hakkını kullanmak istiyorsun. Öyle olsun. Ama bu sonucu değiştirmeyecek bilesin. Hakkındaki iddialar ciddi. Kanıtlar sağlam. Suç ortakların da sorgulanıyor. Biriniz itiraf edecek nasılsa. Hoş itiraf etmeseniz de fark eden bir şey yok. Mahkemeye sunacağımız deliller tamamen aleyhinize.

İbikli                   : Basit bir yakınmayı suç olarak mı görüyorsunuz?

Savcı                   : Konuşmalarınız hiç de öyle yakınma gibi görünmüyor İbikli? İktidarı devirme niyetliniz gayet açık.

İbikli                   : Söylediğinize siz inanıyor musunuz? Yani ben, horoz başıma iktidarı devireceğim öyle mi?

Savcı                   : Tek başına bir hareketten söz etmiyoruz İbikli. Gizli bir yapılanma ve gizli planlar peşindesiniz.

İbikli                   : Buna tavuklar bile güler.

Savcı                   : Daha onlara geçmedik İbikli. Onları da soracağız sana.

İbikli                   : (Şaşkın) Neyi soracaksınız, neyi?

Savcı                   : Tavukları. Ne oldu senin tavuklara?

İbikli                   : Ne olduğunu ah bir bilsem…

Savcı                   : Demek bilmiyorsun öyle mi?

İbikli                   : Bunun sizin göreviniz olduğunu sanıyorum.

Savcı                   : Evet bizim görevimiz. Bu yüzden soruyoruz zaten.

İbikli                   : Bana mı soruyorsunuz?

Savcı                   : Tabi sana soracağız İbikli? Biz biliyoruz ne olduğunu ancak itiraf etmen senin hakkında daha hayırlı olur tabi.

İbikli                   : Ne biliyorsunuz? Neden bana söylemiyorsunuz? Ne olmuş tavuklarıma? Söyleyin!

Savcı                   : Bana mı soruyorsun İbikli? Sen neden itiraf etmiyorsun?

İbikli                   : Bakın. Şu an çok şaşkınım. Neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Beni suçladığınız şeyler çok saçma. Neredeyse tavuklarımın kaybolmasıyla ilgili beni suçlayacaksınız.

Savcı                   : Aynen öyle İbikli. Bu konuda bütün şüpheler seni işaret ediyor.

İbikli                   : Beni? Nasıl yani?

Savcı                   : Bir günde hepsinin birden ortalıktan yok olması normal mi?

İbikli                   : Değil. Hiç normal değil.

Savcı                   : Öldürülmüş olsalar iz olurdu değil mi İbikli?

İbikli                   : Hiçbir iz yok evet.

Savcı                   : Evet iz yok İbikli. Kaçırılsalar bulunurdu, öldürülseler izi olurdu. O halde?

İbikli                   : Ne o halde?

Savcı                   : Gizli amaçlarınız için kullandığınızı düşünüyorum.

İbikli                   : Nasıl yani?

Savcı                   : İktidarı devirme planınızı uygulamaya sokabilmek için tavuklarını rüşvet olarak verdiğini itiraf et İbikli.

İbikli                   : (Şaşkın Bir şekilde) Nasıl nasıl?

Savcı                   : İktidarı güç kullanmadan düşüremeyeceğinizi bildiğiniz için tavuklarını feda ettiğini biliyorum İbikli. Artık beni fazla yorma da itiraf et. Nasılsa kanıtlarım bunu. En iyisi mi sen baştan sona her şeyi anlat, uğraştırma beni.

İbikli                   : (Saygılı konuşmayı bırakır ve kabalaşır) Sen ne diyorsun be?

Savcı                   : Ben delillere göre konuşuyorum. Gömülmüş kemikleri, kanat tüylerini nerede sakladığınızı bilmediğimi mi sanıyorsun?

İbikli                   : İz mi buldunuz? Nerede?

Savcı                   : Bunu bana mı soruyorsun İbikli? Aslanın bahçesinde gömdüğünüz kemiklerini tavuk tüylerini bulamayacağımı mı sandınız?

İbikli                   : (Sesini yükseltip öfkeyle) Bu kadar da olmaz artık! Sen ne dediğini biliyor musun? Hem suçlu hem güçlüsünüz! Saçma sapan suçlamalarla bir de üste çıkıyorsunuz değil mi? Bu dalavereleri sizin çevirdiğinizi bilmediğimizi mi zannediyorsunuz? Baskıyla bizi sindiremeyeceksiniz. Yaptıklarınızı üzerimize yıkarak bu işten sıyrılacağınızı mı sandınız? Bu yaptıklarınız yanınıza kalmayacak bilesiniz. Bunu hesabını bir bir soracağız sizden!

Savcı                   : Hah! Şöyle çözül işte İbikli. Bak nasıl da bülbül gibi anlatıyorsun her şeyi. Devam et! Devam et!

İbikli                   : Aslan bu yaptıklarınızı yanınıza koymayacak. Hepinize hesap soracak. Hepinizi tek tek ayağınızdan sallandıracak ağaçta.

Savcı                   : Aferin İbikli işte ben de bunları söylemeni bekliyordum. İtiraf et, rahatla şöyle. 

İbikli                   : (Polisler götürürken) Ne olacaksa olsun artık. Tavuklar gibi sineceğimizi sanma.

Tablo 8

 

Bütün orman halkı toplanmış Tilki bir kürsünün üzerine çıkmış heyecan dorukta sloganlar atılıyor pankartlar açılmış, polis güvenliği sağlama çabasında.

Kızılkuyruk          : (Kalabalığı susturmaya çalışıyor) Arkadaşlar! Arkadaşlar! Heyecanınızı anlıyorum. Haklı bir tepki gösterdiğinizi biliyorum. Ancak işleri sükûnetle ve aklıselimle halletmemiz gerekiyor.

Kalabalık             : Hainler! Hainler!

Kızılkuyruk          : Halkın iradesini hiçe sayanlar, halka karşı hainlik içinde olanlar, sinsi bir örgütlenmeyle halkın iradesine darbe vurmayı düşünenler birer birer adalete hesap vermektedirler.

Kalabalık             : Yaşasın adalet! Yaşasın adalet!

Kızılkuyruk          : Halkın içine ayırımcılık sokmaya kalkanlar, vahşetten medet umanlar akıttığı kanların içinde boğulup gideceklerdir.

Kalabalık             : Katiller! Katiller!

Kızılkuyruk          : İşlenen cinayetler birer birer aydınlanıyor. Hiçbir şey karanlıkta kalmayacak. Aydınlık günler bizleri bekliyor!

Kalabalık             : Karanlığa son! Karanlığa son!

Kızılkuyruk          : Kaba kuvvetten medet umanlar, vahşetizmi sopa gibi göstererek halkın iradesine darbe vurmaya kalkanlar adaletin elinden kurtulamayacak.

Kalabalık             : Kahrolsun vahşet! Kahrolsun vahşiler!

Kızılkuyruk          : Sonu nereye kadar uzanırsa oraya kadar gidilecektir. Bu işin arkası bırakılmayacak. Hiç kimse yaptıklarıyla kalmayacak. Hiç bir suç cezasız kalmayacak.

Kalabalık             : Yaşasın adalet! Yaşasın adalet!

Kızılkuyruk          : Hiç kimse halkın iradesinden üstün değildir. Hiç kimse ayrıcalıklı olamaz. Hiç kimse halkın iradesine darbe vuramaz. Gün hesap günüdür. Gün bugündür. Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük.

Kalabalık             : Yaşasın özgürlük!

Kızılkuyruk          : Yasalar önünde herkes eşittir. Hiç kimse ayrıcalıklı olamaz. Herkes görevini yapmalıdır. Elinde güç bulunanlar bu gücü halka karşı değil düşmanlarımıza karşı kullanmalıdır. Herkes görevinin sorumluluğunu yerine getirmeli, gücünü halka karşı değil halkın güvenliği için kullanmalıdır.

Kalabalık             : Aslan nerede! Aslan nerede!

Kızılkuyruk          : Hiç kimseyi hiçbir kurumu kirletmek, karalamak bize yakışmaz. Kimseye de kirlettirmek niyetinde değiliz. Ancak herkes haddini bilmeli, her kurum sorumluğunun bilincinde olmalıdır. Sorumluluğunu bilmeyenlere de öğreteceğiz.

Kalabalık             : Aslan karışma, iktidarla yarışma!

Kızılkuyruk          : Suskun kalmayacağız. Haksızlıklara karşı duracağız. Bizi kimse susturamaz. Haklıyız. Sonuna kadar mücadelemize devam edeceğiz. Karşımızda hangi güç odakları olursa olsun boyun eğmeyeceğiz. Hesap soracağız.

Kalabalık             : Aslan hesap ver! Aslan hesap ver!

Kızılkuyruk          : Gizli hesap peşinde olanlar gizli gizli çalışır. Bizim her şeyimiz meydanda. Alnımız ak! Yüzümüz pak çok şükür! Bu dava namus davasıdır. Halkın özgürlüğü bizim namusumuzdur. Bu yetkiyi bize halk verdi halk alır. Başka hiç kimseye kuzu kuzu teslim etmeyiz. İktidarımız halkın iradesi üzerine güneş gibi doğacak. Aydınlık günler çok yakında.

Kalabalık             : Karanlığa son! Karanlığa son!

Kızılkuyruk          : Arkadaşlar! Bizim yolumuz hakkın yoludur. Adaletin yoludur. Bu yola başımızı koyduk. Başımızı eğmeyeceğiz, başımızı ezdirmeyeceğiz. Ezilmişlerin sesi ve nefesi olacağız.

Kalabalık             : Aslana ölüm! Aslana ölüm!

Kızılkuyruk          : Arkadaşlar! Bizim katillerle, kana susamışlarla işimiz olmaz. Kaba kuvvet dönemi kapanmıştır. Vahşet, gücü kaba kuvvette görenlerin kullandığı bir yöntemdir. Bizim gücümüz adaletin gücüdür. İşlerimizi kaba kuvvetle çözmek, bizim yöntemimiz olamaz. Adalete güvenin. Adalete sığının. Adalet mülkün temelidir.  

Kalabalık             : Aslan hesap ver! Aslan hesap ver!

Kızılkuyruk          : Hiç kimse hesap vermez değildir. Herkes adalete hesap verecektir.

Kalabalık             : Hesap ver! Hesap ver!

Kızılkuyruk          : Zamanı gelince adalet herkesten hesap sorar. Adaletten kimse kaçamaz. Merak etmeyin adalete güvenin.

Kalabalık             : Kızılkuyruk! Kızılkuyruk!

 

 

Tablo 9

Mahkeme salonu ağzına kadar doludur. Kimseden çıt çıkmamaktadır. Sanık koltuğunda Aslan, Çatalboynuz, İbikli, Kadife, Selviboy ve İrigöz oturmaktadır. Yargıç elindeki dosyayı incelemekte, lafa nasıl başlayacağı konusunda tedirgin zaman kazanmaya çalışmaktadır. Savcı da aynı tedirginlikte ancak mahkeme salonuna toplanmış halktan cesaret almaktadır. Aynı tedirginlik salonda toplanmış orman halkında da vardır. Hem şaşkınlık hem de merak içerisinde beklemektedirler. Hiç kimse işlerin bu boyuta gelebileceğine inanmazken yaşananlar herkesi şaşırtmış, aslanın son ana kadar hiçbir tepki vermemiş olması herkesi hayrete düşürmüştür. Bir yandan da korku ve endişelidirler. Çünkü aslanın bu mahkeme sonucunda neler yapacağı konusunda hiç kimsenin bir fikri yoktur. Dinleyiciler arasında oturan ormanın ileri gelenleri de aynı tedirginlik içerisindedir. Yüzlerinde işlerin bu aşamaya kadar gelişi nedeniyle duydukları mutluluğun tebessümü, bir yandan da aslanın hala hiçbir tepki vermemiş olması ve mahkemede nasıl bir tavır alacağını bilemiyor olmanın tereddütlerinin izleri vardır. Mahkemenin güvenliğini sağlamak için iki polis kapıda bekliyor olmasına rağmen aslanla baş edemeyecek olduklarını bilmenin endişesi; korku, tereddüt, tedirginlik ve şaşkınlıkla karışık mutlulukla, mahkemenin başlaması beklenmektedir.

Yargıç                 : (Kekeleyerek açılış konuşmasına başlar) Mahkemeyi açıyorum. Savcılık, sanıkları yasa dışı çete kurmak, halkın iradesine darbe vurma planları yapmak, bölücülük, cinayet işlemek, cinayet kanıtlarını yok etmek, halkı korku ve endişeye sevk etmek ve rüşvet alıp vermekler suçluyor. Sanıkları mahkemede temsil edecek avukatları bulunmamaktadır. Eğer sanıkların avukat tutmaya gücü yetmiyor ve avukat talep ediyorsa mahkeme bu talebi değerlendirecektir. İddialarını tekrarlaması için sözü savcılık makamına bırakıyorum.

Savcı                   : (Yargıcın açılış konuşmasından da güç alarak) Sayın yargıç, savcılık makamı olarak açıklamış olduğunuz suçlamalar hususundaki iddiamızı sürdürmekteyiz. İddialarımızı mahkemenize kanıtlamaya hazır olduğumuzu beyan ediyoruz. Mahkemeye sunacağımız delilere ek olarak dinleteceğimiz tanıkların can güvenliği açısından tanıkların kimliklerinin gizli tutulması ve kapalı oturum talebimiz de vardır.

Yargıç                 : Sayın savcının talebini değerlendirmeden önce mahkemeye sunulacak delillerin incelenmesi ve sanıkların savunmalarının dinlenmesine karar verilmiştir. Savcılığın, iddialarını sunacakları delillerle kanıtlaması halinde gizli tanıkların dinlenmesi hususu mahkememizce değerlendirilecektir.

Savcı                   : Sayın yargıç, sanıkların yasa dışı çete kurdukları, halkın iradesine darbe vurma planı içinde oldukları, bu nedenle gizli görüşme yaptıkları konusunda mahkemenizden alınan izinle yapılan dinlemelere ait tutanaklar mahkemenize bir numaralı delil olarak sunulmaktadır. Bu dinleme tutanaklarında sanıkların iktidarı devirme düşüncesinde oldukları açıkça görülmektedir.

Yargıç                 : Sanıkların bu konuda bir savunma talebi var mı?

Selviboy              : Sayın Yargıç söz istiyorum.

Yargıç                 : Buyurun savunmanızı yapın.

Selviboy              : Orman kanunu kabul edildiğinde en çok sevinenlerdin biriydim sayın yargıç. Çünkü bu kanun, orman var olduğundan beri birbirine düşmanca bakan iki sınıfın olduğu, güçlünün güçsüzleri acımasızca ezdiği, her gün birinin diğerinden kendini kollamak zorunda olduğu, vahşice katliamların yapıldığı bir dönemin kapanması demekti bu. Orman kanunu eşitlik demekti, sınıfların ortadan kalkması demekti. Orman içerisinde özgürce dolaşabilmek, diğer hayvan topluluklarıyla da güzel ilişkiler, dostluklar kurulabilmesi demekti. Her şeyden önce birbirimizi anlayabilmek demekti. Başkalarının, bana etimden faydalanmak için değil, benimle dost olmak için yaklaşması demekti. Ormanda bütün kararları birlikte verebilmek, bilek gücüyle değil akıl gücüyle problemlerimizi çözebilmek demekti. Bu nedenle destekledim orman Kanunu’nu. Çünkü Orman Kanunu demokrasi demekti. Orman halkının kendi kendisini yönetmesi, kısacası özgürlük demekti.

Savcı                   : Sanık polemik yapmaktadır Sayın Yargıç

Selviboy              : Sayın Yargıç, demokrasi, özgürce düşünmek, düşündüğünü ifade edebilmek, aynı düşüncede olanlarla düşüncesini özgürce paylaşabilmek, aynı düşünceyi paylaşan bireylerin örgütlenebilmesi demek değil midir? Ben bu yüzden bağlandım demokrasiye. Düşünceler, halkın çoğunluğunca benimsenmese dahi, demokrasiler bu düşüncelerin özgürce ifade edilebilmelerine olanak vermez mi? Gerçek demokrasi, halkın düşüncelerini kısıtlamaz, bilakis düşünceyi teminat altına alır. Demokrasilerde bireyin düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlanmaz. Sayın yargıç, bireyler suç oluşturacak eylemler düşüncesinde olsalar dahi, düşünce eyleme geçirilmediği sürece suç oluşturmaz. Savcılık makamının sunmuş olduğu deliller, sadece bir düşüncenin ifade edilmesini kanıtlamaktadır. Eğer düşünce bir suç oluşturmuyorsa, mahkemenizin de bu düşünceyi yargılamaması gerekir. Bireylerin bir araya gelip sohbet toplantısı yapması onların gizli bir örgüt kurduklarını kanıtlamaz. Ayrıca demokrasilerde örgütlenmek suç değil bir haktır. Herhangi bir eylemde bulunmamış bir örgütün yasadışı ilan ediliyor olması da kabul edilemez Sayın Yargıç. 

Yargıç                 : Savcılık bu savunma karşısında söz almak istiyor mu?

Savcı                   : Evet sayın yargıç. Savunma bir takım söz oyunlarıyla gerçek niyetlerini bazı kavramlar içerisine gizleme çabasındadır. Orman kanununda demokrasinin bir tanımı bulunmamakta, savunma tanımsız bir kavramdan yola çıkarak kendilerine her şeyi özgürce yapabilecekleri bir alan açmaya çalışmaktadır. Hâlbuki bir düşünce, eyleme geçmeyecekse neden düşünülmekte ve neden paylaşılmaktadır. Sanık, savunmasında diyor ki: “bireyler suç oluşturacak eylemler düşüncesinde olsa dahi, düşünce eyleme geçirilmediği sürece suç oluşturmaz” Savunma bu sözüyle suç oluşturacak eylemleri yapma düşüncesinde olduklarını itiraf etmiştir. Ayrıca savunma “herhangi bir eylemde bulunmamış bir örgütün yasadışı ilan ediliyor olması da kabul edilemez” demekle, bir örgüt yapılanmasında bulunduklarını beyan etmiştir. Şimdi mahkemenize sunacağım iki numaralı deliller bu örgütün suç işlediğini kanıtlamaktadır sayın yargıç.  

Yargıç                 : İki numaralı deliliniz nedir sayın savcı?

Savcı                   : Bu yasadışı örgütün işlediği cinayetlerin kanıtları sayın yargıç. Bu deliller sanıklardan birinin bahçesinde gömülü olarak bulunmuş cinayet kalıntıları olup ve tutanaklarıyla birlikte mahkemenize sunulmaktadır.

Çatalboynuz        : Katiller! Maralımı öldürüp kemiklerini gömmüşler. Vicdansızlar!

Yargıç                 : Mahkemede sessiz olun lütfen. Evet sayın savcı bu delillerle mahkememize neyi kanıtlamaktasınız?

Savcı                   :  Sayın yargıç, sanık Çatalboynuz’un kayıp eşi Maral’ın hunharca öldürüldükten sonra cesedine ait kalıntılarının gömülmek suretiyle gizlendiğini bu delillerle tespit edilmiştir.

Yargıç                 : Bu cinayeti yasadışı olduğunu iddia ettiğiniz bu örgütün işlediği kanaatine nereden vardınız?

Savcı                   : Sayın yargıç, ceset sanıklardan birinin bahçesinde gömülü olarak bulunmuştur. Ayrıca cesedin gömülü olduğu yerde onlarca daha ceset bulunmuş olup her birine ait tutanaklar mahkemenize ayrıca delil olarak sunulacaktır. Bu cesetlerin tamamının aynı bölgede ve sanıkların birinin evine yakın bulunması bu örgütün hiç de iddia ettikleri gibi masum bir örgüt olmadığını göstermektedir.

Çatalboynuz        : Neden karımı öldüreyim ki? Bu besbelli iftira!

Yargıç                 : Mahkemede söz verilmeden konuşmayın. Zamanı geldiğinde size de söz vereceğim, o zaman konuşursunuz.

Savcı                   : Sayın yargıç. Maral’ın cesedinin bulunması birçok şeyi birden aydınlatmıştır. Bu cinayetin nedeni sadece “yasak aşk“ değildir. Bu cinayet bir çıkar ilişkisinin sonucudur.

Çatalboynuz        : (Yerinden kalkarak) İftira! Pis bir iftira bu!

Yargıç                 : Otur yerine!

Savcı                   : Çatalboynuz ile İrigöz’ün yasak aşklarına engel teşkil eden Maral gözden çıkarılmış ve işleyecekleri cinayet akıllıca bir planın içerisinde dahil edilmiştir. Çatalboynuz İrigöz’le mercimeği fırına verdikten sonra gözden çıkardığı Maral’ı kurdukları örgütün liderine sunmak suretiyle, eşini sözde davalarına feda etmiştir. Örgütün güçlenmesi için örgüt liderinin güç kazanması gerekiyordu çünkü. Kanıtları yok etmek için de hemen artıklarını gömüyorlar olayı faili meçhul cinayetlere dönüştürüyorlardı. Örgüt yeteri kadar güç topladığında saldırıya geçilecek ve halkın iradesine darbe vurulacaktı. Bu şekilde Çatalboynuz ve İrigöz bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı. Hem yasak aşklarının en büyük engeli ortadan kalkmış, hem de örgüt liderine sadakatlerini, verdikleri rüşvetlerle göstermiş oluyorlardı. Bu ve bunun gibi cinayetlerle de örgütü güçlendirmiş olmaktaydılar. Kendi hemcinslerini bu dava uğruna ölüme göndermekten geri kalmadılar. Gözlerinin önünde işlenen cinayetlere yataklık ve suç ortaklığı ettiler.

Yargıç                 : İddialar ciddi. Sayın savcının bu iddialarına savunmanın diyeceği var mı?

Çatalboynuz        : Hepsi düzmece! Hepsi pis bir iftiradan ibaret!

İrigöz                  : Sayın Yargıç. Söz istiyorum.

Yargıç                 : Buyurun, söz sizin. Savunmanızı yapabilirsiniz.

İrigöz                  : Sayın yargıç. Çok acılar yaşadım kısacık ömrümde. Önce ailemin fertleri birer birer öldürüldü. Birinin acısını daha atlatamamışken her gün yeni bir acıyla karşı karşıya kaldım. Her günüm ölüm korkusuyla ve acılar içerisinde geçti. Yapayalnız kalıp her şeyden umudu kestiğim günlerden birinde Gazal’la, yani kocamla tanıştım. Dünyanın en yakışıklı erkeğiydi. Gözlerinin içine baktığımda sevgiden başka hiç bir şey görmüyordu gözlerim. İki çocuğumuz oldu Gazal’la. Ormanda fazla ömrümüzün olmadığını ikimiz de biliyorduk. Gazal da benim gibi nice acılar görmüş, nice vahşet sahneleri yaşamıştı. Bütün sevgimizi çocuklarımıza verdik. Gazal bizi her tehlikeden koruyordu. Geceleri biz rahat uyuyalım diye zavallı kocam sabahlara kadar nöbet tutuyordu. Ancak akıbet kaçınılmazdı sayın yargıç. Ormandaki doğal hayatın bir parçası olan vahşet sahnelerinden birinde yitirdik Gazal’ı.

Savcı                   : Sayın yargıç savunma özel hayatını anlatıyor, bunların konumuzla ne ilgisi var ki.

İrigöz                  : İlgisi var Sayın Yargıç, lütfen müseade ediniz.

Yargıç                 : Devam edin öyleyse

İrigöz                  : Bütün umutlarımızın tükendiği, artık yaşama umudumuzun kalmadığını düşündüğüm günlerde Aslan döndü ormana. Ormanda birkaç defa karşı karşıya gelmemize rağmen bana dokunmadı. Onun dönüşüyle bütün hayatım değişti sayın yargıç. Bu orman kanunu olmasaydı bırakın beni, çocuklarım bile öldürülmüştü şimdiye kadar. Onun sayesinde ormanda güvenle yürür olduk. Ölüm korkusunu unuttuk neredeyse. Çocuklarımla bana sanki yeniden hayat hakkı tanınmıştı. (Minnetle aslana bakarak) Onun burada yargılanıyor olması bana utanç veriyor sayın yargıç. Tam hepimiz ormanda huzur bulmuş, yeniden hayata dönmüşken en yakın arkadaşım Cilveli kurtlar tarafından parçalandı. Şaşkına dönmüştüm, korkmuştum. Yoksa eski korku dolu günler geri mi geliyor diye endişeye kapılmıştım. Neyse ki korktuğumuz gibi olmadı. Vahşet olayları bunun gibi birkaç olayla kaldı çok şükür.

Ancak bir süre sonra komşumuz Maral kayboldu. Ne olduğunu hiç birimiz anlayamadık. Bir anda ortalıktan yok olmuştu. Artık Maral’ın hayatta olduğundan umudumuzu kesmiştik ama hayat devam ediyordu. Benim evimin bir erkeğe, Çatalboynuz’un çocuklarının da bir anneye ihtiyacı vardı. (Geyiğe sevgiyle bakıp) Ne yalan söyleyeyim içimde Çatalboynuz’a değişik duygular hissetmedim değil. Ancak o Maral’ı bir an olsun unutmadı sayın yargıç. Onu aramaktan hiç vazgeçmedi.

Şimdi bizi Maral’ı öldürmekle suçluyorsunuz. Bu mümkün olabilir mi? Ben ki onca cinayetler görmüş, bunca acılar yaşamış, en sevdiklerimi cinayetlerde yitirmişim, şimdi cinayet işlemekle suçlanıyorum. Böyle bir şey olur mu sayın yargıç, ormana barış getirmiş, adalet getirmiş, bizim yaşama hakkımızı bize geri vermiş bir kahramanın cinayetle suçlanıyor olması saçma değil mi? Mahkemenizi insafa davet ediyorum sayın yargıç.

Yargıç                 : Mahkeme her detayı değerlendirecektir. Adalete güveninizi yitirmeyin. Sayın Savcı savunmamın bu sözlerine diyecekleriniz var mı?

Savcı                   : Savunma aşk hikâyeleriyle mahkemenizi meşgul etmektedir sayın yargıç. Sanık İrigöz mahkemenizin huzurunda dahi Çatalboynuz’la arasındaki gönül ilişkisini gizlememiştir. Zaten gizlemiş olsa da mahkemenize sunmuş olduğum dinleme tutanaklarında ve şahit ifadelerinde de bu açıkça görülmektedir. Savunma söyleminde yaptıkları eylemi inkâr etmemiştir, bilakis ifadelerinde iddiamızı destekler beyanlar mevcuttur.

İbikli                   : Söz istiyorum!

Yargıç                 : Buyurun siz de savunmanızı yapabilirsiniz.

İbikli                   : Savunma yapmak amacıyla söz almadım! Ancak herkesin bilmesi gereken şeyler söylemek istiyorum.

Yargıç                 : Sizi dinliyoruz.

İbikli                   : Ben bu ormana şehirden geldim. Yani benim atalarım bu ormanda yetişmiş değiller. Biz ormanın doğal hayatı içinde var olmadık ve orman hayatına hiç alışkın değildik. Şehirde tavuklar ve horozlar kümeslerde yaşarlar. Tavuklar yumurtlaması ve et vermesi için yetiştirilir kümeslerde. Yumurtadan kesilen tavuğun kafası kesilir anlayacağınız. Horozlar da tavukları yumurtlattığı sürece bakılıp beslenir. Tavukları idare edemeyen horozun akıbeti tavuğunkinden hiç farklı değildir. Kümes dediğiniz bir hapishaneden farksızdır. Genç bir horozken bunun farkına varamamış yüzlerce tavuğun arasında günümü gün etmekle meşguldüm. (Gülüşmeler)

Ancak olgunlaştıkça, bazı şeylerin farkına varmaya,  bir takım gerçekleri anlamaya başladım ve yüzyıllardır süregelen bu düzene boyun eğmemeye karar verdim. Bir fırsatını bulduğumda birkaç tavuğu da yanıma alarak firar ettim kümesten. Şehirde başıboş bir horoz ya bahisçiler tarafından dövüştürülür ya da kafası kesilip pişirilir. Bu yüzden şehirde kalmamız mümkün değildi. Kendimize yaşayabilecek bir ortam arıyorken yolumuz bu ormana düştü ve o günden beri bu ormandayım.

Ben şehirden özgürlüğümü yaşamak için kaçtım. Kaderimin başkalarının elinde olmasına tahammül edemediğim için kaçtım kümesten. Orman da tehlikelerle doluydu. Burada da can tehlikesi yaşıyorduk ancak bu durum kümestekinden bambaşkaydı. Zaman zaman kümes düşkünlerinin saldırılarına uğrasak da en azından mücadele etme şansımız vardı. En azından günümüz geldiğinde boynumuzu bıçağa uzatmıyorduk.  

Savcı                   : Sayın yargıç, savunmamın anlattıklarının konumuzla hiçbir ilgisi yok. Sanık hayat hikâyesini anlatarak mahkemenin değerli vaktini harcamaktadır. Bugün nedense herkes hikâye anlatıyor.

İbikli                   : Konuyla çok ilgisi var! Hem de pek çok!

Yargıç                 : Devam edin o halde. Mahkeme sizi dinliyor.

İbikli                   : Bu akıbetin sadece tavuklar için geçerli olduğunu da sanmayın. Şehir denen yerde domuzların çiftliklerde pastırma olmayı beklediklerini, kurtların boynuna tasma takılıp bekçi köpeği yapıldığını, tilkilerin derisinin yüzülüp sosyete hanımların boynunu süslediğini, ayıların burnuna halka takılıp sokak sokak dolaştırılıp oynatıldığını söylemekte de fayda görüyorum. (salondan hayret sesleri yükselir).

Gelelim bizim tavuklara; zavallı tavuklarım bu akıbete öylesine uyum sağlamışlar ki hep başlarında bir horoz olsun, hep kendilerini birileri idare etsin istiyorlardı. Kendilerini bekleyen akıbete öylesine boyun eğmişler, öylesine kabullenmişler ki ne kadar uğraştıysam bu gerçeği değiştiremedim. Zamanla onlar da öğreneceklerdi nasılsa, zamanımın çoğunu onlara hep özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu anlatmakla geçirdim, onları eğitmeye çalıştım. Ben ki özgürlüğe susamış, bunun için rahat kümes hayatından vazgeçmişim, tavuklarımın da böylesi değerlere sahip olmasını çok arzu ediyordum. Karşımda bana hemen evet demeyecek, naz yapacak, her istediğimi kabul etmeyecek tavuklar olsun istedim hep. Ben de herkes gibi âşık olmak, aşkın ateşiyle yanmak istiyor, sevdiğimin bana naz ve kapris yapılmasını arzu ediyordum.

Savcı                   : Geldik İbikli’nin aşk hayatına. (Gülüşmeler)

İbikli                   : Sözümü kesmeyin! İçlerinden en azından biri istediğim gibi olur diye uğraşırken bir yandan da kümes düşkünlerinin saldırılarının ardı arkası kesilmiyordu. Ben tavuklarıma bir şeyler öğrettikçe, kümes düşkünlerinin saldırıları savunduğum bütün değerleri çürütüyordu tavukların gözünde. Onlar akıbetlerini kabullenmişler yalnızca ben kabul etmiyordum. Özgürlüğün tadını almıştım bir kere. Vazgeçmeye de hiç niyetim yoktu. İşte tam bu durumdayken Aslanın orman kanunu can simidim oldu. Orman kanunu sayesinde daha yakın zamana kadar tavuklarıma göz dikmiş kümes düşkünleriyle neredeyse oturup tavla atacak duruma geldik. (kahkahalar) Şimdi böyle bir özgürlüğe kavuşmuş, böyle bir barış sağlanabilmişken ne diye düzene başkaldırayım, neden düzeni değiştirmeye çalışayım. Canım cinayetlerden yeteri kadar yanmışken neden bir cinayet planı içerisinde olayım. Sonra bu düzende çıkarları bozulanlar pis bir oyun hazırladılar ve bu huzur dolu ortamı bozmayı becerdiler. Şimdi bu sanık sandalyesinde bizim değil başkalarının oturuyor olması gerekirdi.

Yargıç                 : Buna mahkememiz karar verir. Savunmanız bittiyse oturun lütfen. Sayın savcının bu sözler üzerine söyleyecekleri var mı?

Savcı                   : Sayın yargıç bir hayat öyküsü daha dinledik maalesef ama bunlar iddialarımızla alakasız şeyler. Sanıklar nedense iddialarımıza yönelik hiçbir şey söylemediler. Ancak anlattıklarından bir intikam duygusu sezinliyorum. Yıllardır ezilmişliğin verdiği intikam ateşiyle böyle bir plan içerisinde bulunmuş olabilirler.

Yargıç                 : Yapılan savunmalara ekleyecek sözünüz var mı?

Kadife                 : Var Sayın Yargıç. Biraz da ben de konuşayım ayol.

Yargıç                 : Mahkeme adabına uygun davranın lütfen. Buyurun sizi dinliyoruz.

Kadife                 : Benim hayatım rejimler gibi sayın yargıç. Ne at olabildim ne eşek, ne dişi olabildim ne tam erkek. Hayatım boyunca arada kalmış, hiçbir konuda düzen tutturamamış ve bastırılmış duygular içinde toplumca sürekli yadırganmış olarak yaşadım. Kimse gibi olamadığım için sürekli hor görüldüm. Benim de duygularımın olduğu kimsenin hatırına gelmedi ve sürekli olarak horlandım, aşağı görüldüm. Hâlbuki hepimiz aynı korkunç kaderin mağdurlarıydık. O kadar çok ortak noktamız vardı ki, ancak toplum bu noktaları sürekli görmezden geldi ve sürekli beni dışlayarak, reddederek huzur bulacağını zannetti. Saldıranların tek niyeti etlerimizi yemekti hâlbuki. Bize saldırırken üzerimde pijama kıyafeti olması yüzünden bir ayırım yapılmıyordu. Benim at olmam, eşek olmam, erkek veya dişi olmam onların için önemli değildi. Herkes de benimle aynı ölüm korkusunu yaşıyor, aynı akıbetten kurtulmaya çalışıyordu ama herkes benim farklılığımın derdinde, onlar gibi olmadığımla ilgiliydiler. Cinsiyetim konusundaki kafa karışıklığım onların alay konusuydu. Renklerim garip bulunuyordu ve atla eşek arası bir varlık oluşum onların günlük eğlencesiydi.

Savcı                   : Şimdi de Kadife’nin cinsiyet problemlerini dinliyoruz. Mahkeme değil Haydar Dümen programı mübarek. (Kahkahalar)

Kadife                 : Ayol sizin bunları anlamanızı beklemiyorum zaten.

Yargıç                 : Böyle gayrı ciddi davranırsanız sözünüzü kesmek zorunda kalacağım.

Kadife                 : Ay, bir konuşturmuyorlar sayın yargıççığım. Nerde kalmıştık ayol? (Kahkahalar daha da yükselir)

Yargıç                 : Ciddi olun lütfen. Hem ne bileyim nerede kaldığını, saçma sapan konuşuyordun işte.

Kadife                 : Hah! Tamam! Evet sayın yargıç. İşte böyle bir vahşet içerisinde her gün kıçımızı ne zaman ısıracaklar diye düşünüp, her gün kıç korkusu çeke çeke…

Yargıç                 : Kes artık kadife! Yeter saygısızlığın! Ne konuşacaksan adam gibi konuş, burayı panayıra cevirdin.

Kadife                 :  Özür dilerim sayın yargıç. Bir an mahkemede olduğumu unutmuşum ay. Ne diyordum, Her gün ölüm korkusu çeke çeke yaşıyorken Orman kanunu sayesinde korkularımızı yendik. Artık kimsenin imalı konuşmasına aldırmıyorum. Cinsiyetimdeki farklılıklara aldırış etmiyorum. Zamanla orman halkı da benim bu farklılıklarımı kabul ettiler ve bu farklılıklarım onların hayatının bir rengi gibi oldu. Artık baskı altında değilim. Kendimi, duygularımı özgürce ifade edebiliyorum. Şimdi kimse bu farklı yaratılışımı yadırgamıyor. Soruyorum sayın yargıç, bu düzeni neden yıkmaya çalışayım? Neden vazgeçeyim bu özgürlüklerden? Hem biz zayıf varlıklarız. Bizi zayıflıklarımıza rağmen güçlü kılan bu düzenle ne gibi bir problemimiz olabilir? Bizi güçlülere karşı bu kanun korurken, bizim bu düzeni yıkma çabasında oluşumuz akla mantığa sığıyor mu?

Savcı                   : Sayın yargıç, sanık bastırılmış duygular içerisinde tüm topluma karşı kin ve nefret beslemektedir. Bu yasa dışı yapılanma içerisine sanıyorum ki kendisine bir kimlik, bir kişilik bulmak arzusuyla girmiştir. Aslında sanığın durumu tamamen psikolojiktir. Sanığın ruh sağlığı tedaviye muhtaçtır. Bu yüzden cezai ehliyeti yoktur. Ancak, kendisinin tedavi edilerek yeniden topluma kazandırılmaya ihtiyacı vardır. Bu yüzden savcılık olarak sanığın tedavi edilene kadar ruh sağlığı hastanesinde kapatılmasında yarar görüyor ve hastaneye sevk edilmesini talep ediyoruz.

Yargıç                 : Talebiniz mahkemece değerlendirilecektir sayın savcı. Savunmanın başkaca sözü yoksa duruşmaya son vereceğim.

Aslan                  : (Yavaş yavaş ayağa kalkar ve soğuk bir sesle) Benim de konuşacaklarım var!

Yargıç                 : (Ne söyleyeceğini bilemez, sanki dili tutulmuştur) ……………

Salondaki gürültü ve fısıldaşmalar bir anda kesilir. Herkes başını aslana çevirmiş, merakla ne konuşacağını beklemektedir.

Aslan                  : (Mahkeme salonundakilere dönerek) Siz hiçbir şeyin farkında değilsiniz. Nedense hepiniz benden bir şeyler yapmamı bekliyorsunuz. Kiminiz güç kullanmam gerektiğini düşünüyor, kiminiz güç kullanacağımdan korkuyorsunuz. (Bağırarak) Çünkü anladığınız tek şey güç! Her şeyin ancak güçle halledileceğini sanıyorsunuz! Gücü, ya dişlerinizin keskinliği ya da pençelerinizin kuvvetiyle ölçüyorsunuz. Bu yüzden kiminiz benden korkuyor ve bana diş biliyor; kiminiz de beni kurtarıcı olarak görüyor ve bana sığınıyorsunuz. Tahmin ediyorum ki, bugüne kadar bu konularda neden konuşmadığım konusunda hepiniz meraktasınız. Çoğunuzun kafası, bu mahkeme salonuna neden geldiğim konusunda karmakarışık. Kafanızın karışık oluşu ve merakınız, hepinizin çözümü güç kullanmakta aramasından kaynaklanıyor.

Halbuki elinizde öyle bir güç var ki, hiçbiriniz bunun farkında bile değilsiniz. Oysa beni buraya getiren güç benim adalete olan saygım ve güvenim. Aranızda beni kaba kuvvetle buraya getirebilecek güçte olan hiç kimse yok. Burada beni cezalandırabilecek yüreğe sahip biri de yok. Buraya kimsenin zoruyla gelmediğim gibi, şimdi buradan kalkıp gidecek olsam, bunu engelleyebilecek biri de yok. Hâlbuki adalete olan saygım ve güvenimdir bütün gücüme gem vuran. Zira adaletin gücü bütün güçlerin üzerindedir. Mahkeme yargıcı ve, savcısı güçlerini nasıl ki gücünü adaletten alıyorsa, yargılananlar da gücünü aynı yerden almaktadır. Bu yüzden adaleti temsil edenler sanmasınlar ki, güç sadece onlardadır. Yargı, hiçbir tarafa güç vermez çünkü. Zira adalet haklının yanındadır.

Savcı               : Sayın yargıç, sanık adaleti temsil edenlere dil uzatmaktadır. 

Aslan                  : (Savcıyı hiç duymamış gibi devam eder) Güç nedir, kaba kuvvet nedir biliyor musunuz: Acizlik… Güce ancak acze düşenler başvurur. İçinizde sınırsız güce sahip olanınız var mı?  Hanginizin gücü sonsuza kadar sürer ki? Bütün işlerini güçle halledenler, gün gelir kendinden daha güçlü olana mağlup olmaz mı? Nitekim ben ormana geldiğimde, ormanın en güçlü olanları benim gücüme yenik düştüler. Eğer ben de işlerimi güçle, kaba kuvvetle yürütecek olsaydım, bir gün benim de gücümü sınamaya gelecek birileri olurdu. Bu kısır döngü içerisinde, gücü yeten zayıfı yok ettikçe gün gelir, ortalıkta zayıf da kalmaz ve bu sefer de güçlüler birbirini yok etmeye başlar.

Siz dünyayı yalnızca bu ormandan mı ibaret sanıyorsunuz? Gücünüzü sadece bu ormanda yaşayanlarla mı kıyaslıyorsunuz? Sizin en güçlü olanınız bile insanın icat ettiği en basit bir silahın önünde duramaz. İnsanoğlunun öyle silahları var ki, bırakın birinizi, tüm ormanı bütün bir dünyayı bir anda yok edebilecek güçte...  

(Salondaki kalabalıktan hayret sesleri yükselmeye başlar)

Siz şimdi hangi güçten bahsediyorsunuz? İnsanlığın acımasızlığı dünyayı sarmış; dünyanın her yerinde insanlar birbirini öldürüyor.

Bu acımasızlık güçlüyü daha güçlü kılarken, zayıf olanlara dünyada yaşam hakkı bile tanımıyor. Sonuçta hepimiz bu ormanda varlığımızı sürdürmek için bir yaşam kavgası vermiyor muyuz? Bu kavgayı birbirimizi öldürerek değil; koruyarak, kollayarak, destek olarak, saygı göstererek vermeliyiz. Yoksa bizim onlardan ne farkımız kalır? (Salondaki kalabalıktan “evet, doğru söylüyor” sesleri yükselir)

Bilmediğiniz bir şey daha var. Ben bu ormana gelmeden evvel tutsaktım. İnsanoğlunun hayvanat bahçesi dediği bir hapishanede, demir parmaklıklarının arkasındaydım. O parmaklıkların ardına düşmeden önce, gücümün önünde hiçbir şeyin duramayacağını sanıyordum. Ne zaman ki hayvanat bahçesine kapatıldım, o parmaklıkların bütün gücümü elimden nasıl aldığını ve ne denli aciz olduğumu anladım. (Salondaki kalabalıktan hayret sesleri yükselir)

Düşünün bir, yemeğinizi bakıcı bir insanın elinden alıyorsunuz. Hiç açlık nedeniyle bir insanın terbiyesi altına girdiniz mi? Bakıcı, elindeki kırbaçla size komut veriyor: şunu yap şunu yapma diyor. Hâlbuki bir pençe vursan yarısı boşa gidecek, ama yapamıyorsun. Çünkü yemeğini o veriyor. O yemek vermezse açsın. Orada nice kaplanlar, gergedanlar, aygırlar, timsahlar o bakıcının komutunu dinliyor. Güçlerimin beş para etmediğini orada öğrendim. Aynı kaderi paylaştığım diğer hayvanlarla dayanışmayı öğrendim; özgürlüğümün kıymetini... Gücümüzü ancak doğru bir amaç için kullandığımızda yenilmez olabileceğimizi anladım.

Oradan kaçtığımda ormana geldim ve ormanda güç kullanımına son vermeye çalıştım. Ancak şehri hiç görmeyen, insanoğlunu henüz tanımayan sizlere bunu nasıl anlatabilirdim ki? Bu yüzden seçimde aday olmadım. Birlikte barış içinde yaşayabileceğinizi ve probleminizi kendi kendinize çözebileceğinizi size kanıtlamak istedim. Şu kadarını söyleyebilirim ki, beni buraya, adaletin huzuruna çıkarabilecek bir irade gösterebilmiş olmanız beni dolayısıyla umutlandırdı. Bundan sonra işimizin daha kolay olacağını düşünüyorum.

Biliniz ki masumlar ne kadar cesur olursa, suçlular cesaretlerini o ölçüde yitirirler. Güçlüler, gücünün büyük çoğunluğunu güçsüzlerin korkularından alır. Bu yüzden gücün önünde ne kadar kararlı durursanız, gücü o ölçüde zayıflatırsınız. Kararlı duruşunuzun önünde hiçbir güç uzun süre hâkimiyet kuramaz.  

Gelelim şu cinayet meselelerine. Eğer ormanın girişinde bu sabah bağladığım iki kurdu mahkemeye getirirseniz size bütün olan biteni anlatacak, suçlarını itiraf edecek ve suç ortaklarını söyleyeceklerdir. Ayrıca kemikleri bahçeme gömenlerin çalılarda bıraktıkları tüyler ve ayak izleri hala duruyor. Çalıların üzerindeki tüylerin ve ayak izlerinin sahiplerini araştırırsanız suçluların kim olduklarını bulabilirsiniz. Burada yargıladıklarınızın hiçbir suçu olmadığını o zaman görürsünüz.

Mahkemedekilerin hep bir ağızdan “Yaşasın adalet! Yaşasın adalet! sesleri yükselirken perde kapanır. 

 

 
  Toplam 32505 ziyaretçi (53480 klik) buradaydı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol